twitter

Monday, February 09, 2015

88 İmzacı Vekilin Yarısının Cemaat Gruplarından Bağış Alması Ne Demek

88 İmzacı Vekilin Yarısının Cemaat Gruplarından Bağış Alması Ne Demek
İlhan Tanır

Pazar günü ABD Temsilciler Meclisi üyelerinden Arizonalı Matt Salmon’ın Türkiye’ye geçtiğimiz Nisan ayında Gülen’e yakın bir dinlerarası hoşgörü kurumunca (Foundation for Intercultural Dialogue) götürüldüğüne dair bir belge elime geçti. Matt Salmon kim diye sorulursa, kendisi geçen hafta 88 Amerikan Temsilciler Meclisi üyesi tarafından imzalanan ve Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlallerini ağır bir şekilde eleştiren mektuba ön ayak olan isim olarak biliniyor. Salmon’ın yanısıra Missouri eyaletinden Kongre üyesi ve aynı zamanda papaz olan Emanuel Cleaver de bir diğer ‘öncü’ imzacı idi. Cleaver’in de yine Cemaat yakınlığıyla bilinen Raindrop Foundation’ın yerel ofisine ziyaret ettiği ve konuşmalar verdiği biliniyor. Bunun yanısıra yine bir başka Gülen Grubuna yakınlığıyla bilinen , the Turkish American Federation of Midwest ile 2011 yılının Mart ayında bir haftalığına Türkiye’ye gittiği öğrenildi.


Yarım düzineye yakın Cleaver’in ofisinde çalışan Kongre’deki uzmanların da aynı şekilde 2011 ve 2012 yıllarında Türkiye’ye Gülen’e yakın kurumlarca götürüldüğü biliniyor. Pazartesi günü ‘Daily Sabah’da çıkan haber, bu öncü milletvekilleri dışında, 88 kadar imza veren Kongre üyesinin yarısı kadarının bir şekilde Cemaate yakın kurumlardan bağış aldığı veya gezilerine katıldığı ifade ediyor. Ben teker teker iddiaları incelemesem de, bu iddiaların çok yüksek oranda doğru olduğuna eminim zira Gülen’e yakın kurumlar da bu gezileri ve bağışları yaptıklarını hiçbir zaman reddetmiyorlar.


Bu durumda garispsenecek veya kanun dışı olan bir nokta var mı peki?


Öncelikle bilinmeli ki bugün ABD’nin başkenti Washington’da, bir taraftan Amerikalı şirketler, dernekler ve hatta eyaletler Kongre’yi yaptıkları lobi faaliyetleri ile kendi lehlerine çevirmeye çalıştığı gibi, yabancı devletler de yine lobiler vasıtasıyla hem Amerika’nın güçlü figürlerine ulaşmaya hem de bu kanallar vasıtasıyla Washington’daki karar alma süreçlerini kendi lehlerine çevirmeye çalışmaktalar.


Bunlar arasında, Musevi, Yunan ve Ermeni diaspora ve lobilerinin gücü ve etkinliği herkesçe bilinir. Bunlardan Amerikalı Musevilerin kurduğu AIPAC ise bu lobilerin en güçlüsü olarak bilinir. Çeşitli zamanlarda farklı nedenlerden (genelde İran karşıtı) organize ettikleri mektuplar için yüzlerce Amerikan Kongre üyelesinden imza topladıkları vaki. Bu açıdan Cemaate yakın grupların gideceği yol var.


Peki, Kongre üyelerine her bağış yapan grup kendi istekleri doğrultusunda ABD yönetimini ve Kongre’yi etkiliyebilir mi?


Buna geçmeden önce Amerikan Kongre üyelerinin her 2 yılda bir seçildiklerini hatırlamamız gerekiyor. 6 yılda bir seçilen senatörlere karşılık her seçim döneminde seçimlere katılan Kongre üyeleri bundan dolayı da Kongre’deki yaşamlarını aynı zamanda bir para toplama kampanyası ile yürütürler. Hiç durmadan seçim kampanyasına para toplamak zorunda hisseden Kongre üyeleri için de, para veren bir grubun önceliği ve ne dediği ile para vermeyen bir grubun önceliği ve ne dediği tabi ki aynı değildir.


Gülen Grubu ise, bağış yapmanın yanında ABD’nin 50 eyaletine dağılmış dernekleri ile Kongre üyelerini bizzat kendi seçim bölgelerinde ziyaret etmekte, bir başka deyişle kalbinden vurmaktadırlar. Yani Cemaate yakın gruplar sadece bağış yapmıyor, aynı zamanda Kongre üyelerine, bizzat oyverenleri de olan sevenleri tarafından yerel bölgelerde yaptığı ziyaret ve aktivitelerle gözlerine girmekteler.


Her yıl Washington’daki en önemli otellerden biri olan Willard’da adeta gövde gösterisi şeklinde 45 ila 60 arasında milletvekili ve senatörler ile onlarca vali, belediye başkanı ve diğer etkili ve yetkili Amerikalıların akın ettikleri bir akşam düzenlemekteler.


İsim vermeden diğer Türk-Amerikan dernekleri ile bir karşılaştırma yapılması gerekirse: başkentteki diğer Türk-Amerikan dernekleri -ki 1980lerden beri aktif olanlar mevcut, yıllık konferanslarına bir elin parmağından daha az milletvekili bazen ise sadece emekli olmuş milletvekilleri ile yapabilmekteler.


2011 yılında Arizona’da bir saldırgan tarafından silahlı saldırıya uğramış olan milletvekili Gabrielle Dee Giffords ile bu saldırı olmadan birkaç hafta önce, yine Cemaatin (muhtemelen ilki) Willard’daki yıllık galasında buluşmuş ve burada ne işiniz var diye sormuştum. Giffords ise hiç duraksamadan hemen yanındaki genci göstermiş ‘nasıl gelmeyeyim, her hafta büroma gelen bu gençlere ayıp olmaz mı’ bağlamındaki sözleri sarfetmişti. Bu bir cümle ile de Giffords Cemaat yakını grupların ABD’deki başarısını özetliyordu.
O zamandan sonra da sürekli bu yıllık galalarda konuştuğum Kongre üyelerinden hem bunlara yakın veya benzer sözler duymuştum.


Artan Radikalizm Hizmet’i Cazip Kılıyor
Hizmet bağlantılı kurumların Washington’da etkin olmalarının bir başka nedeni ise, dünyadaki radikalizm ve radikal İslam korkusu artırkça, Amerikan Kongre üyeleri dinler arası hoşgörüyü savunan, konuşmasını bilen ve medeni görünen bu gençlere daha çok yakınlaşmaları.


Dışiliişkilerden Anlamayan Amerikan Üyeler
Yurtdışı gelişmelerden ve ilişkilerden zaten çok az fikri olan ve Amerikanın içlerinden gelen bu Amerikan Kongre üyeleri, bağışı bol, güleryüzlü İslamı temsil eden ve aynı zamanda oy verenleri olan bu topluluğun imza atma taleplerini yerine getirmeyecek de ne yapacak?j Aslında asıl sorulması gereken bu. Bu açıdan, Gülen Grubunun Türkiye’deki durumu değil, onlar için kendilerine gelen ve sürekli görüştükleri bu kimselerin davranışları ağırlıklı olmakta.


Artan Hizmet Okullarının Etkisi
Türkiye’ye daha çok Gülen yakını bir okul FBI tarafından basıldığında haber olsa da, yıllardır hızla artan Charter okullar, ABD’de artık bir rüzgar oldu. Bulundukları eyaletlerde (20’den fazla) çocukların velileri olan Amerikalı ailelerin büyük çoğunluğun aldıkları hizmetten, dolayısıyla da Gülen Hareketinden memnun olduklarını farzedebiliriz. Dolayısıyla, Amerikalı native ailelerin de bilerek veya bilmeyerek Hizmet’in organizelerinde etkili bir aktör olduğunu tahmin etmek güç değil.


Mektup İçeriği
Mektubun bütün bunların dışında, evrensel değerler paralelinde, bir başka ülkedeki basın sözgürlüğünü destekleyici bir içerik taşıdığını unutmayalım.


Erdoğan En Büyük Yardımcı
Tabi bunun tam karşısında da, Kongre’de Erdoğan’a olan alerjinin tarihin en zirve noktalarında dolaştığını eklemek lazım. Hem İsrail konusu, hem Suriye’deki aşırıcı elemenstler hakkında Türkiye’nin üstüne yapmadığı izlenimi, Erdoğan’ın anti-semite olarak algılanan sözleri, otoriterleşme yolunda olduğuna dair inanış, Kongre üyelerini Erdoğan aleyhine yapılacak kampanyalara çok daha açık ve hazır hale getiriyor.


Erdoğan, bırakın normal Kongre üyelerini, Türk Dostluk Grubu üyelerinin kendisine gönderdiği ‘özel’ mektubu dahi Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde kullanmaktan geri kalmamış ve Türkiye lehine lobi yapmasının beklendiği bu grup da ciddi bir şekilde küstürülmüştür.


Türkiye İçin Çalışacak Lobilerin Kanatları Kırıldı
Bir önceki yazıda da, ATC, DEIK ve hatta bizzat lobici olan tecrübeli şirketlerden vazgeçerek, Şikago merkezli Alpaytac şirketi ile PR yapmaya evrinim olan bir Türkiye var.


Velhasılı kelam: Hidayet Karaca ve Ekrem Dumanlı’nın isimlerinin de geçtiği bir mektubu imzalayan 88 Amerikan Kongre üyesinin yarısının Cemaate yakın gruplardan bağış alması veya gezilere götürülmesi, bu üyelerin imza atması için önemli bir nedendir ama sadece nedenlerden biridir.

88 Kongre üyesinin Gülen grubuna yakın gazetecilerin tutuklanmasına tepkilerini dile getirdiği mektubun nedenleri o halde bağış ve Türkiye gezisi dışında yukarıda özetlenenlerdir. Önümüzdeki dönemde ise buna benzer kampanyalardaki organize edilecek mektuplardaki imza sayının daha da artması muhtemeldir.

1 comment:

Cengizhan said...

Çok akademik yaklaşmışsınız. Bir gazeteci için oldukça başarılı bir analiz.