Bozkır’ın Washington’daki Artı ve Eksileri
ilhan Tanır
Bozkır’ın Artıları:
- Bakan Bozkır’ın Washington’a gelmesi başlıbaşına olumlu bir adım. Bundan birkaç yıl önce her ay gelmesine alışık olduğumuz AKP delegasyon veya bakanları yerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mayıs 2013’den hemen sonra meydana gelen Gezi protestolarından itibaren hükümet yetkilileri oldukça seyrek geliyor Washington’a. Tabi bunda AKP hükümetinin Gezi ile birlikte yaşadığı zedelenmenin etkisi çok büyük.
- Bozkır’ın kamuoyuna açık yaptığı bir konuşmadan sonra gazeteci ve diğer dinleyenlerden şeffaf bir şekilde soru alması da AKP hükümeti yetkililerinin son iki yılda çok nadiren gerçekleştirdiği olaylardandı. Sunumunu kısa tutan Bozkır, German Marshall Fund’da 45 dakika kadar bir zamanı dinleyicilerin sorularına ayırdı. Örneğin dışişleri eski bakanı Davutoğlu’nun Washington’daki konuşmaları genelde ayrılan süreyi çok daha aşarak, vakit yetersizliğinden çok az sayıda soru almasıyla biterdi.
- Büyükelçilikte düzenlenen ve başkentteki Gülen Grubuna yakın medya mensuplarının çağrılmadığı basın toplantısının olumlu yönü, sınırsız bir şekilde Bozkır’ın bütün soruları cevaplamaya hazır olması idi. 2 saate yakın süren toplantıda Bozkır, basın özgürlüğü ile ilgili eleştirileri hoşlanmasa da dinledi, gazetecilere cevaplar vermeye çalıştı. Aynı şekilde gazetecilerin, Büyükelçiliğe çağrılmayan gazeteciler ile ilgili eleştirilerini de dinledi, not aldı. Önceki tecrübelerden hareketle, yüzünü asan ve sinirli olduğunu gizlemeyen bazı bakanlara hatırlandığında, Bozkır kısa aralıklar sonra gülümsemesini geri kazandı, şakalaştı, basın mensuplarının ellerini sıktı ve başarılar diledi. Bu çok medeni ve yakın davranışlardan dolayı teşekkürü hak etti.
Eksiler:
- Bu eksilerin hiçbiri Bozkır’ın kişisel özelliklerinden değil, Türkiye ile ABD ilişkilerinin geçirdiği zor durum ve aynı şekilde mensubu olduğu AKParti hükümetinin geçirdiği zor durumlardan kaynaklanıyor. Diğer bir deyişle ‘it s not personal, it’s business.’
- Bozkır, Washington’a gelişinin iki ana sebebinden biri olarak Trans Atlantik İşbirliği Anlaşması olduğunu söylemesine rağmen, Amerikan yönetiminden herhangi bir yetkili ile görüşmemiş olması oldukça ilginç. Bu soruyu kendisine sormama rağmen, ‘yönetim ile görüşme yapmadım’ demekle yetindi. Kongre’de ilgili milletvekilleri görüşmüş olsa da, Beyaz Saray, Dışişleri veya ABD Ticaret Temsilcisi ile bir görüşme yapamamış olması gezinin en büyük eksikliklerinden. Yönetimden talep edildiği kadar üst düzey bir yetkili ile randevu alınanamış olduğu ilk akla gelen.
- Bozkır daha önceki Washington ziyaretinde basınla görüşme yapmamış, hükümete yakın bir gazeteye verdiği mülakat ile gezisini geçiştirmişti. Bu durum tabi ki kabul edilemezdi. Geçtiğimiz yıl İçişleri bakanı Efgan Ala’nın Washington ziyaretinde yapılacağı haber verilen basın toplantısı ise son dakikada iptal edilmiş, ama ne hikmetse Ala yine hükümete yakın bir gazeteye konuşacak kadar vakit bulmuştu, ve böylece kendi istediği mesajları vererek başkentten ayrılmıştı. Bu kez de ‘basın sohbeti’ nin son dakikaya kadar erteleneceğini düşündüm. Bozkır, Ankara’dan gelen talimatlar yönünde Gülen’e yakın medya mensuplarını akreditasyon uygulayarak basınla görüştü. Bu durumun Bozkır’ın ziyaretine büyük gölge düşürdüğü bir gerçek. Özellikle GMF’de yaptığı konuşma sonrası, Amerikalı dinleyiciler önünde bu basın sohbetine davet edilmeyen gazetecilerin kendisine çıkışması, Bozkır’ın Washington’da vermek istediği mesajlardan bazılarını (Türkiye'nin gelişen demokrasisi, artan özgürlükleri vs.) adeta boşa düşürdü. Toplantıya gelenlerin o ortamda bulunmayanlara toplantı ile ilgili olarak vereceği özetin içinde muhakkak bu gazeteci-bakan sürtüşmesi olacaktır. ‘Türkiye’nin özel durumu’ şeklinde bu tür zor durumları açıklamak da imkansız. Bundan çıkan ders şu: Ya bazı Ortadoğu rejimlerinin yetkilileri gibi ya bu tür ‘riskli’ ve kamuoyuna açık toplantılara katılmayacak (yani ikinci sınıf bir demokrasi olduğunu kabul edecek) ya da katılınıyorsa gazetecilere akreditasyon gibi (sebebi ne olursa olsun) çağdışı yöntemleri kullanmıyor olacaksınız.
- Bozkır’ın Kongre ziyaretleri yapmasına, Türk Dostluk Grubu eşbaşkanlarını ve TTIP anlaşmalarından sorumlu komite başkanı Keating’i görmesine rağmen, bir gün sonra 88 milletvekili tarafından imzalanmış ve Türkiye’yi ağır bir şekilde eleştiren bir mektuptan bihaber olmasının ne büyük ve derin bir sıkıntıyı anlattığını anlatmak çok güç. 88 milletvekilinin yanısıra en az 100 milletvekiline daha bu imzalı metnin sunulduğu tahmin edilirse (belki daha fazla), bunca milletvekili ofisinin birisinin dahi Washington’daki Büyükelçiliğe böyle bir mektuptan haber vermemesini benim havsalam halen almıyor. Bu demektir ki Washington'daki Büyükelçiliğin yüzlerce milletvekili ofisi içinde kendisine yakın bulduğu ve ilişki içinde bulunduğu milletvekilini bırakın bir çalışan da mı yokmuş? Büyükelçilik ile Kongre arasındaki ilişkiler hakkında ciddi bazı soru işaretleri doğuruyor bu durum.
- Türkiye geçtiğimiz Mayıs ayında Alpaytac Inc isimli, Şikago merkezli bir PR kuruluşu ile yıllığı 1.4 milyon dolarlık bir anlaşma yapmıştı. Şikago merkezli bir PR şirketinin Washington’da ne denli etkin olduğunu bu mektup sagası da göstermiş oldu. (Gerçekten Washington DC'de lobi şirketi mi kalmamıştı?) Bu arada hiç adet olmadığı şekilde bu PR şirketine bir milyon doların peşin, geri kalan 400 bin doların ilk üç ayda ödendiğini söylemiş miydik? Bu durum lobi şirketleri ile ülkeler arasındaki anlaşmaların çok dışında ve normal olmayan bir durum. (Gördüğüm PR anlaşma metnine göre, Alpaytac de Genç Siviller adına Ceren Kenar ile bir anlaşma imzalamış. Genç Siviller, Alpaytac'a 62 bin dolar civarında para ödemiş
e tam olarak ne kadar ödendiğini göremiyoruz.) Bu PR şirketine geçen haftaki bozgunun hesabı soruldu mu? Soruldu ise sonuç?
No comments:
Post a Comment