twitter

Wednesday, April 24, 2013

My Q and A w/Patrick Ventrell Acting Deputy Spokesperson Daily Press Briefing Washington, DC April 23, 2013



My Q and A w/
Patrick Ventrell
Acting Deputy Spokesperson
Daily Press Briefing
Washington, DC
April 23, 2013



QUESTION: I have two Turkey-related questions.
MR. VENTRELL: Okay.
QUESTION: One is that last week, pianist – Turkish pianist Fazil Say was convicted over a tweet, and actually this was – made reference into Human Rights Report that was released by Secretary of State Kerry last Friday. My specific question is --
MR. VENTRELL: Is this the pianist, Fazil?
QUESTION: Yes.
MR. VENTRELL: Okay, yeah.
QUESTION: My specific question is that this was asked to U.S. Ambassador in Ankara Ricciardone, and Ambassador’s quote is: “Pianist hit the wrong key.” And he has not clarified his position and this was widely understood as Ambassador was making joke of this freedom of expression sentence in Turkey. Do you – what’s your position? Are you supporting your Ambassador in --
MR. VENTRELL: Well, I haven’t seen the context of the Ambassador or the Embassy’s reaction, but let me be clear. We’ve been 100 percent clear about our concerns about freedom of expression in Turkey. We’re concerned by any attempt to punish individuals for practicing their right to free speech, which of course is an internationally recognized right. So we do not believe such laws are consistent with core human rights practices. And while we do condemn hateful speech, we deplore speech that deliberately denigrates people of any religion. At the same time, we’re strong supporters of the right of freedom of expression. So we believe that Turkey’s long-term stability, security, and prosperity is best guaranteed by upholding the fundamental freedoms of expression, assembly, and association. They’re crucial to the health of any democracy.
QUESTION: So it’s clear that you are – you don’t agree with joking about this freedom issue when he’s asked about it?
MR. VENTRELL: Again, I hadn’t seen the Embassy’s comments. I’m not sure if this is was something the Ambassador said or was on Twitter or one way or another. I’d have to check into it. But we’re very clear both from our mission in Turkey and here from the State Department about our concerns, and we make them clear when we do have concerns on freedom of expression regarding Turkey.
QUESTION: About the pipeline between the Turkey and KRG, it was reported yesterday – last week that it was signed between the Turkey and KRG about a month ago, a few weeks ago. Are you aware, have you been able to verify whether this pipeline is indeed signed between these two entities?
MR. VENTRELL: I’m not aware. I can look into it after the briefing, but I’m not aware one way or another. Okay? Thank you.
(The briefing was concluded at 1:27 p.m.)

Tuesday, March 05, 2013

Update from White House

The White House also added the following statement in addition to the earlier email regarding pres Obama and SOC pres Khatib meeting: linked here

"Feel free to reference in your story that the State Department... has welcomed a visit by Khatib to the United States..."

White House email re Obama & Khatib Meeting next week


Hi Ilhan,

Thank you for your note.  While in Morocco in December for the Friends of the Syrian People ministerial, Deputy Secretary of State Bill Burns extended an invitation to Moaz al-Khatib and the Syrian Opposition Coalition Leadership to visit Washington at the earliest opportunity. 

However, we have no scheduling announcements to make at this time regarding President Obama.

White House

Washington’da Suriye Oyunları:

Vatan Gazetesi Versiyonu: http://haber.gazetevatan.com/washingtonda-suriye-oyunlari/519424/30/Gundem


Detayli Oyunlar Versiyonu
Washington’da Suriye Oyunları:

Suriye krizinin sonraki adimi, Washington’ın düşünce kuruluşları ve ileri gelen üniversitelerinde bazı zaman kamuoyu önünde bazı zaman da kapalı oturumlarda farklı oyunlar ve bu oyunlardaki senaryolara karşı bölge ve uluslararası aktörlerin reaksiyonları çerçevesinde tahmin edilmeye çalışılıyor.

Lübnan, Ürdün, Irak gibi çok kırılgan ülkelere komşu olan Suriye’de yaşanan derin kanama, her ne kadar ABD yönetimini doğrudan veya dolaylı bir müdaheleye çekememiş olsa da, politika yapıcılara farklı opsiyonları göstermek adına düzenlenen ‘’Suriye oyunları,’’ önümüzdeki 6 ila 9 ay arasındaki olacakları kestirmeye çalışıyor.

Bu oyunlardaki temel hedeflerden biri, önümüzdeki aylardaki ‘sürpriz’ gelişmelerin tahmini. Örneğin, Şam’ın isyancılar tarafından ele geçirilmesi halinde, buradaki milyonlarca Arap Alevisi, Hristiyan ve rejimi desteklemiş sivil veya asker ailelerin rejim güçlerinin şehri terketmesiyle birlikte onlarla kaçması. Şam’a en yakın komşu ülkelerden olan Lübnan’ın coğrafi konumunun yanısıra, etnik ve dini açılarından bakıldığında en uygun ülke olması itibariyle, Şam düştüğünde bu çaptaki bir göçmen dalgasının bu ülkeye yönelmesi bekleniyor. Şimdiden çeyrek milyonun üstünde Suriyeli göçmen barındıran, Hizbullah’ın her geçen gün Suriye içi meselelere daha çok karıştığı gözönüne alındığında, bu şekilde bir ‘’exodus’’ u bu çapta küçük bir ülkenin nasıl hazmedebileceği veya edememesi halinde Batı’nın bu tür bir insanlık trajedisini seyretmeye nasıl devam edebileceği sorulardan diğer bazıları. Burada ayrıca Şam’daki Hristiyanların, Avrupa’daki dindaşlarından isteyeceği yardıma Batı’nın ne şekilde cevap verebileceği veya vermeyeceği yeni ve çok daha kritik sonuçlara yol açıyor.

Şam’ın Kaderi
Şam’ın özellikle Doğu Ghouta olarak adlandırılan doğudaki çevre banliyölerini uzun süredir ellerinde bulunduran Suriyeli isyancılar, rejimi yerinden etmek üzere son aylardaki üçüncü büyük saldırılarını birkaç haftadır başlatmış durumdalar. Daraya gibi Esad’ın başkanlık sarayına sadece birkaç kilometre ötedeki bir semtte, haftalardır süren çatışmalar, her ne kadar bazılarına Şam savaşının yakın zamanlarda biteceğini düşündürtse de, Washington’daki genel eğilim, Esad’ın halen yeterli asker, paramiliter, zırhlı araç ve savaş jetlerine sahip olduğu ve Şam’da savaşın kaderinin henüz belli olmadığı yönünde.

Şam’daki savaşın uzun sürmesi ihtimali olsa da, kendi başkentinde ve hatta sarayının birkaç kilometre ötesine kadar yakınlaşmış isyancıların sürekli bir şekilde saldırı ve tazyiki altındaki bir rejimin ne kadar süre ile böyle bir tacize karşı koyabileceği ciddi bir soru olarak duruyor. Diğer taraftan elektrik, su ve ekmek gibi temel ihtiyaçların karşılanmasında ciddi problemlerle şimdiden karşılaşan rejimin, bu taciz sürdükçe durumun daha da dayanılmaz hale geleceği işten bile değildir. Bu tür kuşatmaya karşı Şam rejiminin uzun dönemde nasıl ayakta kalabileceği zihinleri meşgul eden bir başka soru.

Bu nedenle, Suriye’nin en büyük şehri olan Halep’de süregiden çatışmalar daha da önem kazanıyor. Geçtiğimiz Çarşamba günü şehrin güneydoğusundaki Jerrah askeri hava üssünün ve ardından yine Halep Uluslararası Havaalanına 2 km ötesindeki 80. Alayı da daha çok Al Kaide bağlantılı Nusrat Cephesi öncülüğündeki kuvvetlerce isyancıların eline geçmesinden sonra gözler şimdi de Suriye’nin ikinci büyük havaalanı olan Halep Uluslararası havaalanına çevrildi. Görüştüğüm isyancılarla bağlantılı muhalifler, önümüzdeki 7-8 hafta içinde rejimin elinde bulunan Halep merkezinin de, havaalanı sonrasında düşebileceğini ileri sürmekteler. Halep’in düşmesi ise Suriye’deki birçok isyancı grubun Şam’a doğru ve Şam rejimini düşürmek üzere yönelmesine neden olması bekleniyor. Buna karşılık olarak rejimin, Halep’de son haftalardaki kayıplardan dolayı buraya yeni asker ve muhimmat sevkiyatı yapmaya çalıştığı basına yansıdı.# Bu doğru ise, isyancıların kısa dönem içinde Halep’den sonuç alma hayatli gerçekleşmeyebilir.

Suriye Bölünecek mi?
Bu hafta ikisine katıldığım ‘’Suriye oyunları’’ toplantılarında, Suriye’nin geleceğine dair sorulan soruların yoğunlaştığı bir başka senaryo ise, Suriye’nin batısında, Şam-Hama-Humus-Lazkiye ekseninde bir Nusayri devletin kurulup, bölgenin 12. ve 13. yy’da Haçlıların kurduğu krallıklara benzer şekilde bir görünüm alıp alamayacağı. Bu tarihi paralleliği ilk kuran, Foundation for Defence of Democracies adlı düşünce kuruluşunda çalışan Tony Badran olmuştu. Bu senaryonun mümkün olup olmadığı, böyle bir şekillenmenin hem Suriye içi hem de bölgesel ve küresel aktörler tarafından ne şekilde karşılanacağı takip eden diğer sorular.

Özellikle İran için, Suriye’nin tümüne hakim bir Esad rejimi imkansız gibi görünüyor artık. Bu açıdan, bu şekilde küçülmüş ve homojen bir yapıya bürünmüş bir aktörün İran tarafından ikinci en iyi senaryo olarak tercih edileceği görüşü hakim. Bu şekilde Lübnan’ın güneyinde hakimiyetini devam ettiren Hizbullah ile de linki açık kalacak Esad’ın bu küçülmüş devleti. Ayrıca bu uydu devlet, veya ‘’savaş lordu’’ beyliği, halen denizden Tarsus limanı ile Rusya ve İran desteğini almaya devam edebilecek. Bunların üstüne, Esad ve Hizbullah, İsrail ile de ilerde olabilecek bir sertleşme esnasında İran tarafından proxy olarak kullanabilecek.

Halep düşer, Şam düşmezse Türkiye ne yapar?
Lazkiye ve Şam ile karayolu bağlantısı büyük ölçüde kesilen, Suriye’nin hava kuvvetlerine bağlı savaş jetlerinin de isyancıların eline geçirdiği ağır silahların kalite ve sayısının artmasından dolayı sürekli düşürülerek etkisinin günden güne azaldığı bir dönemde, Halep’in eninde sonunda isyancıların eline geçeceği beklentisi oldukça yaygın. Buradaki kritik soruların başında, Halep’in muhalif liderlerin tahmin ettiği gibi Nisan aylarında mı yoksa altı belki sekiz ay kadar daha sürecek bir savaş sonrası mı düşebileceği. Ayrıca, öngörüler doğru çıkar ve Halep gerçekten de düştüğü takdirde, isyancıların disiplinlerini koruyup, birbiri arasında örneğin Nusrat cephesi gibi radikal elementlerin, Ahrar-ı Şam gibi selefi ve radikal gruplar ile, daha çok ılımlı olarak kabul edilen Özgür Suriye Ordusu güçleri arasında bir kavgaya tutuşup, tutuşmayacakları bir başka merak edilen soru gelecek için.

Halep ile ilgili bir başka senaryoda ise, Halep düştükten sonra burada oldukça kuvvetlenmeye sürdüren Al Kaide bağlantılı elementlerin bir kısmı veya çoğunun Halep’de kalmayı tercih etmesi. Herhangi bir nedenle Şam düşmediği ve Halep’deki radikal elementlerin şehirde kalıcı olmaya yönelerek, buradaki oldukça değişik mezhep ve görüşlere sahip halka, kendi vizyonlarını dayatma yolunu seçip seçmeyecekleri  gelecek adına endişe veren senaryolardan biri. Devrimci Suriye figürleri, Nusrat cephesinin savaş bittikten sonra başka bir ilahi jihada katılmak üzere ülkeyi terkedeceğinden emin. Aynı şekilde Nusrat cephesinin Halep düşmesi halinde muhakkak Şam’a yöneleceğinden de emin. Şu da eklenmeli ki, Nusrat cephesi türü Al Kaide grupları şimdiye kadar hedeflerini açık olarak, Esad rejimini devirmek olarak ilan ettiler. Ama Şam düşmeyip, savaşın da uzun süre bitmemesi, isteyerek veya istemeyerek de olsa bu güçleri Halep’de kalıcı olmaya yöneltmesi de mümkün.

Halep: İsyancıların Büyük Testi
Halep, rejim güçlerinden alındığı takdirde, Ermeni, Hristiyan, Esad ailesinden olan Nusayri ve şimdiye kadar rejimi isteyerek veya istemeyerek desteklemiş Sunni sınıfına karşı radikal element ve bazı başı boş grupların nasıl davranacağı, herhangi bir intikam kampanyası, yargısız infaz veya yağmalama harekatının önlenip, önlenememesi, isyancıların önündeki en büyük test olacak. Sınırının 70-80 km ötesindeki dünyanın en değerli şehirlerinden Halep’de Al-Kaide hilafeti türü bir yapılanmanın oluşması ve hatta Türkiye’ye yeni bir milli güvenlik tehdidi oluşturduğu ihtimalinde Türkiye’nin bu tür şekilde kaos sayılabilecek bir ortama nasıl tepki verebileceği, merak edilen bir başka gelecek senaryosu. Al Kaide’nin geçmişte Türkiye’de terör faaliyetleri yaptığı da bu bağlamda hatırlanmalı.

Şimdiye kadar Halep’deki çatışmalarda isyancılara çok ciddi bir koordinasyon ve istihbarat yardımının Türkiye’den gitmediği üstünde anlaşılan bir başka konu. Kapı komşusundaki karışıklığın artışı, zor şartların uzaması, radikallerin güçlenmesi ve bu şartların ileride Türkiye’ye milli güvenlik problemi çıkarabilecek yolda ilerlediği bir ortamda, Türkiye’nin neden daha güçlü bir şekilde buradaki isyancılara yardım etmediği konuyla ilgili hemen herkesin aklındaki bir soru. Birçok ihtimal sıralasam da, bu sorunun cevabını bilmiyorum. Konuştuğum bazı emekli ve aktif Türk subaylarından anladığım, Türk istihbaratının Suriye içindeki gelişmelere uzak durmak istediği ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin de halen ‘’proxy’’ denilen vekaleten yürütülen savaşları yönetecek kapasiteden uzak olduğu. Nedeni her ne olursa olsun, Esad’ın gidişine tüm politik kredisini yatıran Ankara hükümetinin, Halep’i düşürme adına daha aktif hareket etmemesi, konuştuğum yaklaşık yarım düzine Suriye uzmanının adeta üzerinde anlaşmış olduğu en popülerden yaklaşımlardan biri.

Diğer Önemli Senaryolar:
Kimyasal silah kullanımı senaryoları, gerçekleşmesi halinde yukarıda tartışılan bütün bu senaryoları gölgede bırakıp, yepyeni dinamikleri denkleme getiriyor.

Aynı şekilde Suriyeli Kürtler ile ÖSO arasında yapıldığı söylenen anlaşma geçerliliğini sürdürür ve Suriyeli Kürtler gerçekten de Suriyeli Arap direnişçilere katılırsa, bir joker etkisi yapacağı ve rejime karşı isyancılar için bir moral kaynağı olacağı kesin.

Cilvegözü’nde yakın zamanda meydana gelen bombalı saldırının Suriyeli muhaliflere yönelik olduğu hem muhalif liderlerce ileri sürüldü hem de bu kişilerin patlama esnasında kapıdan geçme planları olması bu iddiaları güçlendirdi. Önümüzdeki zaman içinde de Suriyeli direnişin önde gelenleri hiç şüphesiz bu suikast girişimlerinin hedefi olabilirler ve başarıya kavuştuğu halde, zaten bütünlüğü tam olarak sağlayamamış Suriyeli isyancılar için bir başka ciddi darbe olabilir.

Son olarak da Suriye Koalisyonu lideri Muaz al-Hatip’in Suriye rejimine diyalog çağrısı ve bu müzakerelerin bir hedefe gidip gitmemeyeceği yine Suriye isyanının yönünü gösterecek. Muhalifler bu müzakerelerde Beşar Esad’ın gidişi üzerine görüşmelere katılacaklarını açıkça belirtirken, Esad’ın bir geçiş hükümetinde olmasına katiyetle karşı çıkmaktalar. Rejim ise Esad’sız bir geçişe yeşil ışık yakmamakta. Bu anlamda, müzakerelerin kazan-kaybet formülünden her iki taraf için de kazan-kazan formülüne geçiş pek mümkün görülemiyor.

Saturday, February 02, 2013

My Qs w/State Dept spox Nuland re UN's half a billion humanitarian aid to the Syrian Regime

The part of February 1st State Dept briefing where I pressed the spox re the half billion aid allocated UN agencies to be distributed thru the Syrian regime. 

More Info: http://www.unocha.org/cap/appeals/humanitarian-assistance-response-plan-syria-1-january-30-june-2013

The Syrian National Coalition protests: http://us6.campaign-archive1.com/?u=91f7a2c8b39d32e7ac9968d75&id=6c0cfe22a6&e=e205bb5c88


QUESTION: And the question I asked last week about this half a billion aid, humanitarian aid goes to Syrian Government, are you confident that this half a billion money will be distributed fairly and those who need the most thru the Syrian Government?

MS. NULAND: Well, Ilhan, we talked about this a little bit on Monday and a little bit last week, that the international approach had been twofold on the humanitarian side: to support UN organizations who are operating inside Syria and NGOs, and then also to work with countries like Turkey and Jordan who are sheltering refugees in their countries.

In the context of the meeting that we had in Kuwait where the United States, as you know, increased our humanitarian contribution by an additional 130 million, bringing us to 365 million overall, we’ve added another intensive area of focus, which his to work through nongovernmental organizations and the Syrian Opposition Coalition to try to get more of the international assistance directly into areas that have been liberated and directly into the hands of local coordinating councils so that they can support the humanitarian needs of those people, because concern had been that the regime might block UN agencies from being able to get into areas it no longer controlled, so we had to find other ways to get there. That speaks to things like the extra 10 million we put forward for flour for Aleppo, where there’s obviously a crying need, winterization, et cetera, in those parts of the country.

QUESTION: But still my question is: Are you confident that this regime that you have been condemning for months for its atrocities, this regime will be able to distribute this fair (inaudible) to people that --

MS. NULAND: Of course not. We’ve been clear for more than a year, Ilhan, that they use humanitarian relief for political purposes, that they withhold access to areas that they consider sensitive, that they use humanitarian assistance as a weapon of their brutality against their own people. Of course there’s been a problem all the way through, that I don’t think there’s any secret in that.

QUESTION: But aid is going through now, so are you going to move to block it?

MS. NULAND: The UN agencies have been doing a heroic job of trying to work with the government to get to as many areas as they need to. But that process is difficult. It is not always successful, as we’ve seen in Homs and Hama and other places. So it’s an ongoing effort and we will continue to work with UN agencies to ensure they have what they need

Saturday, January 26, 2013

Türkiye-ABD ilişkileri: Tüsiad Washington temsilcisi Barış Ornarlı


TÜSİAD Washington temsilcisi Barış Ornarlı

Tüsiad 15 yıldır Washington'da ve Tüsiad başkanları bu yıl olduğu gibi her yıl düzenli olarak Washington'a uğrayarak ABD yönetiminden, Kongre'den ve düşünce kuruluşlarından etkili isimlerle Türkiye-ABD ilişkilerini her yönüyle masayla yatırıyor. Baris Ornarli, TUSIAD'in Washington temsilciligine bu yil atandi.


Obama’nın ikinci döneminde ne beklenmeli?
Obama’nın tekrar seçilmesi öncelikle Türkiye-ABD ilişkilerine bir devamlılık getirecek. Bildiğimiz gibi Obama ile Erdoğan’ın ilişkisi iyi idi ve bunun devamını bekliyoruz.

Kısa dönemde İran’ın nükleer konusu, İsrail ilişkileri ve Suriye konuları ABD-Türkiye ilişkilerinin gidişatını önemli ölçüde etkiler. İran meselesinde 2013 yılı düğüm bir yıl gibi görünüyor. Bir taraftan Türkiye'ye, İran ile enerji de dahil olmak üzere, ticaretini azaltması için Washington’dan baskı varken, diğer taraftan nükleer zenginleştirme konusunun nereye gittiği bilinemiyor.

Esad’ın çabucak gitmesi tabi ki iki ülkenin ilişkilerinin daha fazla gerilmeden, bu derdin atlatılması anlamına da gelebilir. Aksine uzadığını görürsek ve ABD’den beklenen adımlar gelmezse o zaman ilişkilerde gerilimin artmasını aynı şekilde beklemek gerekir.

Obama İsrail konusunda, Türkiye’yi ve İsrail’i farklı yerlere koyarak yönetmek kararı aldı ve bunu göreceli olarak başarıyla sürdürüyor. Ve İran konusu: herkes İran nükleer konusunun daha ne kadar tansiyon kaldırabileceğini tahmin etmeye çalışıyor.

ABD ile Türkiye arasındaki iş hacmi:
2011’deki %34’lük artış aynı hızlı artışla sürmeyebilir. Yükseliş olmasa da, aşağı yukarı 20 milyar dolarlık iş hacmi civarında olucağız. İki ülke arasında iş hacminin yükseltilmesi üzerine çok ciddi bir kararlık var ve bunun peşinin bırakılacağını beklemiyorum.

Serbest Ticaret Anlaşması gelecek mi?
ABD ile AB arasında, daha öncelerde pek de dikkate alınmayan serbest ticaret anlaşması konusunda bu zamanlarda ciddileşildiğini görüyoruz. Bu konu hakkında iki ülke arasındaki görüşmeler sıklaştı. Türkiye’nin mutlaka bu bağlamda ciddi efor sarfetmesi ve AB’ye aday ve AB ile gümrük anlaşması olan bir ülke olarak bu anlaşmanın bir yerlerinde kendisine yer bulması gerekir. Şu an için iki ülke arasında ABD lehine işleyen bir ticaret dengesi var ve ticaretin önündeki gümrüklerin ve bariyerlerin kaldırılması ile Türkiye aradaki bu dengesizliği giderme imkanına kavuşabilir.

Türkiye ve ABD Kongresi
Türkiye’nin Kongre’deki imajı çok kötü. Yönetim ile iyi olan ilişkiler bir türlü Kongre’ye yansımıyor ve bildiğimiz gibi İsrail konusu bu açıdan çok önemli.
Türkiye’nin imajının kötülüğünde İsrail her zaman ilk sırayı alırken, aynı şekilde basın özgürlüğü de en çok sorulan konuların başında geliyor.

Tüsiad Hedefleri:
2013 senesinde Tüsiad Washington 15. yılını kutlayacak. Hedefimiz iki ülke arasındaki ilişkilerin derinleştirilmesi, güçlenmesi adına burada önemli roller üstlenmek. Bu misyon için Washington’da üç çok kuvvetli institü ile çalışmalarımız var. Birincisi, Brookings düşünce kuruluşunda Türkiye konularına dikkat toplamak. Bu yıl, bu amaçla, Brookings’in Türkiye projesi direktörlüğüne Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü profesörü Kemal Kırışcı getirildi.

İkinci olarak German Marshall Fund ile Türkiye-ABD-AB üçlü ilişkileri konuştuğumuz ve geliştirmeye çalıştığımız bir üçlü mekanizmamız var.

Saçlının üçüncü ayağını ise, Amerikan Ticaret Odası ile başlattığımız ve iki ülke arasındaki ticaret hacmini artırmayı amaçlayan ilişkilerin geliştirilmesi ve yeni işbirliği alanlarının bulunması çalışmaları.

Saturday, January 12, 2013

Cenk Sidar ile Turkiye-ABD iliskileri


Cenk Sidar

ABD’de “The Diplomatic Courier” ve “Young Professionals in Foreign Policy” dergilerinin her yıl birlikte yayınladıkları “33 yaş altı dış politika liderleri” listesinde Washington’da yaşayan Türk siyaset analisti Cenk Sidar da yer almıştı bu yıl. Sidar, Sidar Global şirketinde global makro trendlerini izleyerek Amerikan ve uluslararasi şirketlere stratejik danisma yardıminda bulunuyor.


Türkiye’nin Agresif Suriye politikası Washington’ı rahatsız etti
Cenk Sidar’a göre ABD yönetimi, Suriye konusunda Türkiye’nin agresif yaklaşımından ve ABD’yi sürekli şekilde daha fazla müdahele etmeye teşvikinden dolayı hoşnutsuzluk yaşadığı zamanlar oldu. Washington’daki bakışlardan biri, Ankara’nın adeta Washington’ı başka bir savaşa çekme uğraşısı.

Sidar'a gore, ABD’nin özellikle geçtiğimiz on yılda giriştiği iki savaştan dolayı Ortadoğu’dan çekilmek istemesi, ekonomik durumu da göz önüne aldığımızda Washington tarafından öncelikli olarak görülüyor.

Bir diğer problem ise, özellikle Arap Baharı başladığından beri Ankara ve Washington’ın oldukça yakın ilişkiler içinde olmasına rağmen, Türkiye’deki anti-Amerikancı tavrın sürüyor olması. Bu konuda, Washington AK Parti hükümetinin yeteri kadar uğraşı vermediği kanısında.

2013 Belirliyeci Olacak
Sidar: Hem İran hem de Suriye için 2013 kritik bir yıl olacak. Belirsizliklerin üst üste geldiği bir yıla giriyoruz demek de mümkün. Bundan dolayı da önümüzdeki dönemde ilişkiler daha da dikkatle ve özenle yönetilmesi gerekecek.  

Washington’da Türkiye’nin başını ağrıtmaya devam edecek ‘Ermeni Soykırımı’ ve Kıbrıs gibi meselelerin, son zamanlarda çokça konuşulan Türk lobilerinin güçlenmesi gibi değişen parametlerle çözüleceğine inanmıyorum. Ankara bu sorunların köküne inerek bu sorunlara reformist bir kimlikle ele almalı. Diğer türlü bu lobi savaşları Washington’da bir endüstri haline geldi ve nemalanan bir çevre bundan onyıllarca daha zenginleşmeye devam edecek. Türk lobileri burada adeta ‘’Yeldeğirmenleri ile savaşıyor.’’ Halbuki Ermeni ve Kıbrıs meseleleri diplomasi ve kararlıkla çözülmesi gerekir. 

Thursday, January 10, 2013

Washington Rethink Dusunce Kurulusu Direktoru Fevzi Bilgin Mulakati

Fevzi Bilgin henüz 1 yil kadar önce Washington'da açılan düşünce kuruluşu Rethink İnstitüsü'nün direktörülüğünü yapıyor. Kurum sadece Türkiye ve çevresi üzerine çalışma yapmakla kalmıyor, Washington'da son yıllarda giderek daha çok ilgi çeken Gülen Hareketini daha yakından tanımak isteyenlerin de adresi oluyor.

İlişkileri Nasıl Görüyorsunuz?
Türkiye-ABD ilişkilerinin daha iyiye gitme potansiyeli var. Türkiye’nin aktif politikası, Obama yönetiminin siyasetine de uygun ve ABD’nin Türkiye ile daha yakından çalışmak istemesi de normal. Model ortaklık çerçevesinin içinin daha dolu olması gerekiyor.

İsrail
Kongre’de İsrail ile Türkiye arasında bir seçim yapılması gerekirse, ibrenin İsrail’den yana olacağı kesin.  İsrail ile ABD’nin arasında adeta kan birliği veya organik bir ilişki var. Türkiye ile İsrail arasındaki küsme, konuşmama durumları bir çatışmaya gitmedikçe ilişkilere büyük bir negatif etki yapmasını beklemiyorum. Bunun yanısıra Türkiye ile İsrail arasındaki ticari ilişkilerin büyümeye devam ettiğini hatırlatmak gerekir. Öyle sonuç çıkıyor ki sanki İsrailliler, olanlardan ABD Kongresi kadar etkilenmemişler.

Mavi Marmara ile ilgili olarak da Türkiye’de Gazze’ye silahsız yardım götürmeye çalışan aktivistlerin İsrail güçlerince katlediliği anlayışı hakimken, Washington’da ise Türkiye’nin Gazze’ye terörist dolu bir gemi gönderdiği ve İsrail’in, Allah’a şükür ki, bu teröristleri durdurduğu söylemi hakim.

Obama kampanyasında ciddi çalışan Türk kampanyacılar olduğu gibi Türkler de ağırlıkla Obama’ya oy verdiler ve Amerikan-Türklerin ve lobilerinin Obama'yı sıkı bir şekilde desteklediğini Başkanın kendisi tarafından da biliniyor.

Türkiye'nin Washington'daki imajı:
Türkiye'nin Washington’da son birkaç yılda profili yükselmiş bir vaziyette. Ankara’da söylenen şeyler burada ciddiye alınıyor. Eski Türkiye’ye bakıldığı gibi yukarıdan bakanlar yok. Belki eski jenerasyonda halen bu tür alışkanlıklar ara ara görülse de, Türkiye genelde bir bölge gücü olarak görülüyor. Bunun yanısıra yönetim çevresinde ve birçok Kongre üyesi ve çalışanı arasında Türkiye’ye gitmemiş adam bulmak zor. Sirkülasyon artmış bir durumda ve Türkiye hakkında tuhaf sorular sorulmuyor.

Suriye
Suriye konusunda bütün opsiyonlar masada Washington açısından. Libya gibi değil ama Suriye’de de endgame’e yaklaştıkça, ABD’nin siyasi iradesini daha ciddi ve proaktif hale geldiğini görüyoruz. Diğer tarafta ABD Rusya ile de iş yapmak istiyorlar ve üzerinde çalışılan ilişkileri Suriye için bozmak istememekteler.

Türkiye ABD’nin duruşunu etkiliyor
Erdoğan, ABD’nin yeteri kadar üstüne düştüğünü yapmadığını iddia ediyor. Ortadoğu’dan bu kadar kolayca ABD’nin çekilemeyeceğini ileri sürüyor. Türkiye'den söylenenler ABD'yi etkiliyor.

Tuesday, January 08, 2013

ATAA eski baskani Gunay Evinch ile Turkiye-ABD iliskileri mulakat

Günay Evinch (Övünç)
Türk - Amerikan Dernekleri Asamblesi’nin (ATAA) önceki başkanı Günay Evinch yaklasik 20 yılldır Türkiye’nin Washington’daki avukatlığını, ve Turk Amerikan sivil toplum orgutlerinde lobicilk yapıyor ve özellikle Ermeni, Kıbrıs meseleri ve diğer Türkiye aleyhindeki yasa tasarılarına karşı Türkiye’nin pozisyonlarını Kongre üyelerine ve diğer etkili figürlere anlatma çabasında. Ondan dolayı da Türkiye’den Washington’a olan yansımalar, doğrudan Evinch'in, daha dogrusu, Turk Amerikan toplumun lobicilik işini kolaylaştırıyor veya zorlaştırıyor.

Şimdiye kadar Ermeni lobilerinin Kongre’ye toplamda 13 yasatasarısı getirdiğini ve bunların 6’sıının Kongre'den geçtiğini hatırlatan Evinch, ‘’soykırım’’ kelimelesinin ise son 7 tasarı, 1974 yılından sonra, Ermeni terörist örgütleri ASALA ve JCAG’nın suiktastlarinin artıştan sonra getirildiğini hatırlattı. Soykırım kelimesinin başkaları gibi değil - legal bazı sonuçlar doğurduğu için, Türkiye’nin pozisyonunun değişmediğini ve ABD'nin bu tasraralari karsi oldugunu ileri sürdü.

Ermeni Diaspora Stratejisi Değişiyor
Evinch'e göre Amerika’daki Ermeni diaspora stratejisi yavas yavas değişiyor. Ermeni diasporası gecen seneden ihtibaren ‘soykırım’ yasatasarıları yani sira, ‘’Türk devleti tarafından el konulan kiliseleri geri alma, yine Cumhuriyetin ilk yıllarında elkonulan ev ve arazi vs. varlıklara karşı tazminat almak’’ yollarına gidecek (tasarilar, Baskanlik bildirisi, ve tazminat davalari) ve üçüncü basamak ise ‘’Türkiye’den toprak istemine’’ kadar gidebilir, her ne kadar bu sonuncusu hiç realistik olmasa da. ‘Soykırım’ kelimesinden vazgeçme nedeni ise bu tasarıların Meclis Komisyonlarından geçirmenin zorluğunun yanısıra Amerikan Ermeni azınlık, artık ‘soykırımı’ ispat ettiklerini ve bundan dolayı da yeniden uğraşmaya gerek olmadığını düşünmeye başladı. Ayrıca toprak, mal ve kiliseleri geri istemek için de ‘soykırım’ yapıldığını ispat etmek zorunda değil bir davaci.

Eger gerçekten bu mal ve mülkler sahiplerinden alınmışsa ve bir haksızlık varsa, buna karşı çıkar mısınız?
ATAA'yin dusuncesi, 1935 Ankara Anlasmasi bu konuyu temmeli kapatmistir, ve her hangi odenmesi gereken tazminatlar odenmistir.  Ayrıca, ATAA, Türk hükümetinin ortaklaşa restore çalışmalarının yapılmasını teşvik ediyor. Van’daki Akdamar Kilisesinde yapıldığı gibi.  Unutmamak gerekir ki Doğu Avrupa’da, Balkanlarda ve Kafkaslarda binlerce cami, sinegog veya kiliseler yıkıldı. Bazıları isteyerek veya bazıları doğal olaylar veya şehir düzenlemeleri süresince.  Bunlar iliskin, ATAA hesap sorulmasini tesvik ediyor, ki adalet hem Musluman, hem Musevi, hem Hiristiyan icin esit bir sekilde aransin.

Başkan Obama’nın bilerek ‘’Meds Yeghern’’ kelimesini kullandı. Böylece konunun muğlak bırakıldı ve her iki tarafın da bundan kendisine göre anlam yüklenilmesine imkan verildi. İlk zamanlarda Ermeni azınlık Obama’ya, doğrudan ‘soykırım’ dememesinden dolayı kızgın olsalarda artık bazi daha liberal Ermeni Amerikan kesmiler bu gelişmeyi kendi adlarına daha olumlu okumaya başladılar.  ATAA'nin arastirmalarina gore, Meds Yeghern (buyuk felaket), ilk defa Ermenistan'in ilk Basbakani, Hovhanes Katchaznouni tarafindan ve Dashnaklari büyük felaket için suçlamak için kullanıldı.  Katchaznouni'ye gore, Osmanli develetine karsi ayaklanmak ve iç savaş açmak cok kötü bir karar idi.

2015 için denenmeyecek mi?
Denenebilir bir veya iki kez daha. Ama içinde soykırım kelimesi olan hiçbir tasarının ne Kongre’den geçeceğine, ne Başkanlık bildirisi olarak yayımlanabileceğine ne de mahkemelerde tanınabileceğine inanıyorum. Tabi şunu da eklemek lazım: sadece 2015 yıldönümü değil. 2019 Paris Baris Anlasmasi veya 2023 Lozana Anlasmasi yılları da yine onlara göre başka yıldönümlerini işaret ediyor olabilir.

Türkiye’nin İsrail ilişkileri
İsrail ile olan yaşanılan olaylardan sonra Musevi lobi ve dernekleri Türkiye lehine çalışmayı bıraktı ve bu da en çok Kıbrıs ve diğer insan hakları ile ilgili Türkiye aleyhine bu anda olan 10 adet Meclis ve Senatoda görünen yasatasarılarındir. İsrail ile kötü olan ilişkiler en çok Kıbrıs konusunda Türkiye’yi negatif olarak etkiliyor. Bir Kongre üyesi artık İsrailli lobilerin Türkiye lehine telefon açmayı kestiğini bizzat bana söyled, uzulerek.

Kongre eski üyesi, ‘’Ankara Gazze konusuyla ilgili sert retoriğini bırakırsa ABD’de Suriyeli mülteciler ile ilgili olarak daha çok yardıma hazır olur’’ şeklinde bir öneri ile geldi ve bunu söylerken Kongre’deki havayı yansıtıyordu bana.  Ankara’dan gelen oldukça sert demeçler Amerika’daki Türk ve Musevi kurumlarındaki ilişkileri tümüyle kapattığını söylemem gerekir. Oldukça az, çok az diyalogumuz kaldı. Buradaki Musevi kurumların Netanyahu hükümetine bu kadar yakın hareket etmesi de bizi oldukça şaşırttı. Herkes kutuplaşdı, mantığı ve sağ duyuyu bir kenara bırakdı. En çok üzüldüğümüz gelişmelerden biri de New York’daki Amerikan Safardik Musevi Federasyonun bize söylediği ‘’ bu süreç devam ettikçe ortaklaşa organizaler yapamayız’’ demesi oldu. Arap Amerikan kurulari ile zaten çok iliskilerimiz yoktu, ve diyebilirim ki bu ilişkilerde de bir gelişme olmadı. İlginç olan Somalilerin bizi el üstünde tutması. Biz Turk, Musevi, Arap Amerikalilar, sivil toplum örgütleri olarak, toplumlarımıza liderlik göstermemiz gerekiyor, liderlemize yardim etmemiz gerekiyor.  ATAA olarak, Amerikan Musevi ve Amerikan Arap sivil toplum örgütlerini bu onemli göreve davet ediyoruz.

American Turk Koalisyonu Baskani Lincoln McCurdy ile Mulakat


Lincoln McCurdy

Lincoln McCurdy, Washington’da Türkiye konusunda en uzman isimlerden biri... 1980’lerde ABD’nin İstanbul Konsolosluğu’nda ticari ateşe olarak görev yapan McCurdy, 1989’da Amerika’ya döndükten sonra Amerikan-Türk Konseyi'nin (ATC) kurulmasına yardım etti. 1998-2004 yılları arasında bu kurumun başkanı olarak görev yaptı. ABD’li yetkili, şimdi de Amerikalı liderleri ve halkı Türkiye konusunda bilgilendirmeyi amaçlayan Amerikan Türk Koalisyonu’nun veya TCA'nin başkanlığını yapıyor

Türkiye’nin karşılaştığı en büyük dezavantaj nedir Washington’da?
ABD’nin bir gerçeği şu ki, averaj bir Amerikalının Türkiye’de olanlardan haberi yok. Bundan dolayı da Türk-Amerikan topluluğu, Amerikalıları ve yetkilileri eğitebilirler. Temsilciler Meclisi Başkanı Boehner, Türk-Amerikalılara yaptığı konuşmada ‘’bizi, Ortadoğu’da gerçekler hakkında bilgilendiriniz’’ çağrısı yaptı. Örneğin burada yanlış anlaşılan şeylerden biri, Amerikalı yetkililerin Kürtlerin bir seste ve birleşik olduğunu sanıyor olmaları. Halbuki biliyoruz ki bölgedeki Kürtler arasında çok derin anlaşmazlıklar var. Ve Türk-Amerikan toplumu bu inanışın doğru olmadığını ve ‘’Büyük Kürdistan’’ nın realist olmadığını anlatabilir.

Washington güç dengeleri önümüzdeki dönemde nasıl olur?
Önümüzdeki yıllarda da, özellikle son iki yıl da olduğu gibi Beyaz Saray ile Kongre arasında bir çatışmanın devam etmesi öngörülüyor ve bunun yansımalarını dışpolitika da görebiliriz.

Türk-ABD ilişkilerine nasıl yansıma olur?
Örneğin eğer Obama ‘’bütçe uçurumu’’ konusunda istediğini alırsa, Cumhuriyetçiler bunun cezasını Kongre’deki muhalefet çoğunluğuyla kesmeye çalışabilir. Obama’nın Ortadoğu’daki bazı çok önemli krizleri barışçıl yollardan çözme hedefi Kongre eliyle başarısız kalabilir mesela. Bu da Amerikan toplumunun ne kadar partizan olduğunu gösteren bir durum tabi ki.
Suriye konusunda Obama yönetimi aktif olmayı seçmezken, özellikle eğer İran nükleer politikasına devam ederse ve İsrail İran’a saldırmaya karar verirse, böyle bir durumda Amerikan Kongresi İsrail’i desteklerken, Obama’nın canının sıkıldığını görebiliriz. Ve tabi Ankara’nın da İsrail’i sertçe kınadığını. Bütün bunlar hiç şüphesiz İran'ın yanıbaşındaki Türkiye ile buranın ilişkilerine yansıyacaktır.

Ankara’dan İsrail hakkında söylenen sert sözlerin Türk-Amerikan ilişkilerine etkisi ne kadar oluyor?
Öncelikle, uzun zamandır üzerinde tartışılan ‘serbest ticaret anlaşması’ rüyalarını unuturuz. Ama ondan da ötesi, Türkiye’nin genel imajı kötü görünecek. NATO üyesi olmasına rağmen, ABD’ye ‘düşmanca’ görünmeye başlayacak. İmajın kötüleşmesi ise öncelikle Amerikan turizmini ve yatırımını engelleyebilir. Böyle birşey yok şimdilik. Benim söylemeye çalıştığım böyle yere varmasına gerek de yok. Eğer kartlarını iyi oynarsan, durumu daha da kötüleştirmeden, hatta çözümüne katkı bulunarak ve daha da ciddiye alınarak çıkabilirsin. Erdoğan’ın inanılırlığı yok. ABD Kongre üyeleri kendisiyle ilgilenmeyecek İsrail böyle ele alınırsa. Hatta bireysel olarak bu üyeler kendi içlerinden Erdoğan’ın İsrail konusunda doğru yaptığına inansa bile, Erdoğan'ın (söyleminden dolayı) serseri mayın haline geldiğinden dolayı yakınlaşmayacaklar. Gerçekten de bu noktaya varmaya ihtiyaç olduğunu sanmıyorum.

Ticarette artış var ama hep ABD lehine? Bu değişebilir mi, ilişkilerin doğası mı böyle istiyor?
Değişebilir. Bunun için serbest ticaret anlaşması gibi bir çalışma gerekir. Ama bunun için de Türk-Amerikan toplumu desteklemeli ve Türkiye’nin de olumlu bir imaj vererek, Kongre üyelerinin bu tür bir anlaşmaya lehte oy kullanmasını sağlayabilmesi gerekir.

Türkiye bölgede çok önemli, ‘Ermeni Soykırımı’ yasa tasarısı artık Kongre'ye gelmez diyenler?
Hiç geçmez demek oldukça sorumsuz. Önümüzdeki iki yılda Türk-Amerikan pozisyonu Kongre’de güce sahip. Ama sonraki yıl olan 2015’de geçmemesi için durumun sürekli monitor edilmesi gerekiyor.

Yeni Temsilciler Meclisi Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Ermeni iddialarını destekleyen ve genelde Türkiye aleyhine gözüken Ed Royce oldu. Bu değişime ne ölçüde anlam ithaf etmeli?

Önümüzdeki iki yıl, Royce Meclisteki Cumhuriyetçi liderliğe hesap vermek zorunda. Bundan dolayı da ‘Ermeni Soykırımı’ yasatasarısını getiremez. Ama ‘din özgürlükleri,’ ‘Türkiye’nin İsrail’e Sert davranmasını kınama’ türü aleyhte yasalar gelebilir. Bilmek mümkün değil. Ama diyebiliriz ki Ermeni yasası gelmez.

Bakın, Türk-Amerikan lobisi şimdiye kadar hiç bu kadar güçlü olmamıştı. Ama bu gücü devam ettirmemiz gerekiyor. Bu iyi olan haber. Ama bu harika devam edebilir ama Türkiye’den gelenlere göre değişebilir. Ankara hükümeti Türkiye’ye karşı olan önyargıların farkında olmalı ve buradaki Türk-Amerikalıların bunları yıkmak için verdiği uğraşıları anlayabilmeli.

Türkiye ile ilgili en çok duyduğunuz şikayetler nedir?
En çok basın özgürlüğü ile ilgili soru alıyorum. Adalet sisteminden ve Türkiye’nin hukuk devleti olmaktan uzaklaşıp, teokrasi haline geldiğine inananlar da çok. Türk-Amerikalılar bu korku ve endişeleri balans etmeye çalışıyor.





Monday, January 07, 2013


Edward Royce
ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi başkanlığına geçtiğimiz haftalarda seçilen Ed Royce Türk basınında ilk kez Turk Basinina konustu:

ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi başkanlığını 2010 yılından bu yana sürdüren Ileana Ros-Lehtinen hem Meclis'deki Türk Dostluk Grubuna üye hem de genel anlamda Türkiye lehine bir duruş sergiliyordu. Royce ise, Kongre'deki Ermeni Dostluk Grubu eş-başkanı. Bunun yanısıra, Temsilciler Meclisi Genel Kurulu'nda geçtiğimiz yıl aralık ayında kabul edilen ''Kiliselerin İadesi'' başlıklı Türkiye aleyhine olarak kabul edilen tasarıyı hazırlayan ve sunan üyelerden biri olmuştu.

Türkiye'den ''ülkedeki Hristiyanların haklarına tam olarak saygı göstermesini'' isteyen tasarı, Meclis'te sadece iki milletvekilinin, Royce ve tasarıyı sunan Türkiye karşıtlığıyla bilinen Howard Berman'ın oyuyla geçmişti. Royce, tasarının görüşülmesi sırasında, dini özgürlükleri ihlal etmekle suçladığı Türkiye'ye sert eleştiriler yöneltmişti.
Ayrıca Royce, geçtiğimiz yıl kasım ayında, ABD'nin Türkiye'ye yönelik üç süper kobra helikopterin de dahil olduğu askeri teçhizat satışını engellemek için bir grup üye tarafından Kongre'ye sunulan ''ortak karar tasarısı''nın imzacıları arasındaydı.
Royce ayrıca, geçtiğimiz yıl Ermeni yanlısı bir grup Kongre üyesi tarafından, Ermenilerin 1915 yılı olaylarının yıl dönümü kabul ettiği 24 Nisan'da yapacağı açıklama öncesinde ABD Başkanı Barack Obama'ya gönderilen ve Obama'ya 1915 olaylarına dair Ermeni iddialarını tanıması çağrısında bulunan mektubun imzacıları arasında yer almıştı. Amerika'daki birçok Ermeni derneği ve Amerikan Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA) Başkanı Ken Hachikian da Royce'un seçimini sevinçle karşıladıkları açıklamasını yapmıştı. Royce'a karşı Türk Amerikan Dernekleri ve lobileri, bir başka Komisyon üyesi ve Türk Dostluk Grubu üyesi Steve Chabot'u desteklemişler ama başarısız kalmışlardı.  
Başkanlığa önümüzdeki yasama yılında, Ocak ayının ortasında başlayacak olan Royce, Vatan'ın sorularını cevapladı:

Temsilciler Meclisinin en önemli komisyonlarından birinin başına, Dışilişkiler Komisyonu başkanlığına geldiniz. Türkiye Komisyon için önemli bir ülke olacak mı? Olacaksa neden?
Evet, Türkiye önemli bir ülke olacak Komisyonumuz için. Öncelikle Türkiye'nin bulunduğu bölgeyi ele alalım. Ortadoğu için şu an konsantre olmamız gereken konu bölgede istikrarı sağlamak. İstikrarın sağlanması noktasında eger biz bölgedeki ülkelere bakarsak, bu açıdan Türkiye’nin, sonuçları çok önemli olacak meselelerde politik ve askeri açılardann etkisinin en değerli olacak, önde gelen güç olduğunu görüyoruz. Bu meselelerden en önemlisi de hiç şüphesiz Suriye’de süregiden olaylar.

Suriye konusunda Türkiye ve ABD'nin aynı yerde durduğunu inanıyor musunuz?
Evet. Büyük bir dramın yaşandığı Suriye konusunda, netice itibariyle hedeflerimizin ve umutlarımızın Türkiye’nin beklentileri ve umutları ile aynı  olduğunu görüyoruz. Her iki ülkenin umudu da, Suriye krizinin bir an önce bitirilmesi. Bu aşamada öncelikle Suriye halkını temsil etmek üzere yeni kurulan muhalif grubunun (Suriye Milli Koalisyonu) bir an önce tek ve meşru temsilci olarak tanınması hedefindeyiz. Bu tanıma Suriye’nin balkanizasyonunun (farklı aktörlerin etkisi altında parçalanmasının) önüne geçecek bir garanti olacaktır. Suriye'de bir de bir insani dram sözkonusu. Yüzbinlerce mülteci, ülke içinde kaçmak zorunda kalmış milyonlarca insan var. Muhakkak eklemem gerekir ki, insani yardım ve Esad rejiminin baskısı ve saldırısı altında kalmış bu insanların acısını dindirmek için Türkiye’nin en çok çalışan, uğraşı veren ve yardım eden ülke olduğunu eklemem gerekir.

Son zamanlarda öne çıkan bir kimyasal tehditten söz ediliyor. Siz Esad'ın böyle bir yola başvuracağını bekler misiniz?
Suriye rejiminin gerçekten de böyle bir kimyasal silah deposuna sahip olduğu doğrudur. Suriye rejiminin yıllar boyu çalışmaları neticesinde elde ettiği böyle bir kimyasal silah envanterine sahip olması bizi son derece endişelendirmektedir. Bana göre, yine Türk askeri güçleri, Esad rejimi çöktüğünde yine bu kimyasal silahları güvenliğini sağlabilecek en kapasiteli birim olarak durmaktadir. Kısacasa söylemek gerekirse Türkiye şimdi politik, diplomatik, insani ve askeri açılardan Suriye problemi konusunda en öndeki aktör durumundadır. Bu konuda uluslararası toplumun Türkiye ile çok yakından çalışması elzemdir. Böylece Esad’ın Suriye’deki rejiminin sonunun güvenli bir şekilde sona ermesini ve yeni muhalefetin yeni Suriye’yi yönetmesini arzu ediyoruz.

Son olarak Türkiye ve İsrail ilişkilerinin ABD Kongresinde ciddi ilgi sahibi olduğunu görüyoruz. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri oldukça komplex olduğunu kabul etmek lazım ve ayrıca başka çok ciddi problemlerin de bölgede var olduğunu hatırlamak gerekir. Benim görüşüm şu: eğer önce elimizdeki problemleri çözmeye çalışır ve bunlara yenilerini eklemekten mümkün olduğu kadar uzak durursak, sanırım bu her iki ülke için de daha iyi bir geleceğe doğru gitmek için pozitif bir ufuk açabilir.

Ermeni Konusu Komisyona gelirse tavrınız?
Bu konulara şu an girmek istemem. Hele bir başkanlığa başlayalım.

Thursday, November 29, 2012

My Qs & As w/State dept spox Victoria Nuland, November 28, 2012


Reds by other reporters

SYRIA

QUESTION:  Over the last week, it looks like there have been about a dozen military bases across Syria have been taken over by the Syrian rebels.  Do you see any fundamental change on the ground?  What’s your assessment right now?

MS. NULAND:  Well, we talked about this a little bit yesterday.  We are seeing opposition forces continuing to make steady gains.  We also are following reports of two deadly car bombs in Damascus today.  The fighting in and around Damascus is clearly intensifying, and reports that the opposition shot down a regime helicopter; you’ve probably seen that on YouTube.  This is all clearly evidence of the increasing strength of the opposition and its capabilities.

At the same time – we talked about this also on Monday – we see increasingly horrific tactics being employed by the regime as it struggles to cling to power, including direct attacks on hospitals in civilian areas.

HEAVY ARMS IN SYRIA
QUESTION:  As you mentioned, apparently now the rebels are using shoulder missiles, and over the weeks we have seen they are taking from the regime.  Is that changing enough your calculations regarding arming, heaving arming?  Since they are already getting these arms, do you think that it’s – might be the good time to do something about it?

MS. NULAND:  Our own policy is not – has not changed with regard to this.  As you know, we are supplying only nonlethal support to the opposition.  But analytically, you’re clearly right, that as they take more facilities and as they make gains on the regime, they are able to capture weapons and there are other things getting in there.  I’m not able from here to actually confirm the precise type of weaponry in some of these recent attacks, but we’re clearly seeing more lethality there. 

SYRIAN OPPOSITION COALITION

QUESTION:  Regarding the new Syrian opposition group called Coalition, National Coalition, it has been now about two weeks, I believe, since its inception and it have been recognized by a number of European countries.  What’s your assessment so far?  Do you think they have the right track?

MS. NULAND:  I think in general, we are pleased with the progress that they have been making.  As you know, they had a meeting earlier this week or at the end of last week with the international community on assistance and they were able to give us some very precise and well-organized guidance on the political support and non-lethal support. 

They also today held some closed meetings in Cairo, which continue tomorrow, to work on finalizing their organizational structures.  You’ll recall that after the meetings in Doha, we had urged them to do two things:  to continue to strengthen their internal structures so that they could be effective; and to deepen and broaden their outreach within Syria so that they can best represent the needs of the Syrian people so that the movement is truly connected to what’s happening on the ground.  We’re seeing both of those things happening well, and we’re continuing to look at those trends.

QUESTION:  There have been reports from that Cairo meeting that it’s been marked by some serious disagreements, and specifically that the SNC sort of remnants that remain in the broader coalition are trying to push back for more representation.  Do you feel that that coalition is sort of set in stone, that they’ve got the numbers that they need in the right proportion? 

And secondly, do you – is it your hope or expectation that they are going to come up with this structure that you’re talking about, a political structure, presumably, perhaps sort of a potential prime minister-type person in time for the Friends of Syria meeting in Morocco next month?

MS. NULAND:  Well, the goal of the meeting that they’re in now, which is a closed-door meeting, it’s not a meeting that we’ve had much – we’ve seen people coming in and out, obviously, but it is their own internal meeting – is to come up with the structures to take the organization forward, the committees to work on different things, leadership structure, et cetera.  So we are hopeful that they’ll be able to come to agreement on that. 

Vibrant debate is a good thing, particularly if the result is a consensus-based structure that is broad and is strong for the period going forward.  But I think we don’t want to prejudge where that’s going to go.  The fact that they’re meeting, that they’re working on it is important, and it’s their decision whether they need to change some of the things they did in Doha or whether they just need to broaden and deepen the movement going forward.  So we’ll see how that comes forward.

Was there – I can’t remember --

QUESTION:  It was just sort of – do you expect to see a sort of a shadow government taking form in time for the Friends of Syria?

MS. NULAND:  I’m not sure that that’s the way they are going to characterize what it is that they are trying to do.  I think in the first instance they’re looking to have a clear leadership structure for the organization and leaders to take forward the different lines of work, whether it is political organization, whether it’s outreach to the international community, whether it’s support for humanitarian, et cetera, so that all those things can get done going forward.

QUESTION:  And would that, establishing those sort of clear lines of responsibility, would that sort of make it easier for you guys to advance their recognition, that you don’t have to make them the sole legitimate representative?

MS. NULAND:  It’s certainly one of the things that we’ve been saying since Doha.  We want to see increasing organization, increasing clarity about who we should work with and increasing effectiveness in the way they are able to work with Syrians on the ground so that they can be guiding us in the international community in our support.  So it’s one of the things that we’re watching, and it would certainly be helpful.

QUESTION:  Egypt?

MS. NULAND:  Yeah.

QUESTION:  Can I just --

MS. NULAND:  Yeah.

QUESTION:  -- follow-up?  Once the coalition met some of the criteria you just elaborated, what should we see as a change of the U.S. policy regarding Syria?

MS. NULAND:  Well, again, I’m not going to prefigure where we may go on this until we go there.  But we’ve obviously said that as they do increasingly well in terms of their internal organization and in terms of their connectivity to the situation inside Syria, we will continue to evaluate our relationship with them.  So we’ll just have to see.

SYRIAN REFUGEES IN TURKEY

QUESTION:  And again, Syrian refugees now in Turkey.  Today, a number of intellectuals called on Turkish Government to open up to international humanitarian relief organizations.  Apparently, it’s not open to them.  What’s your assessment while try to cope with this refugees now about 140,000-50,000 people?  Is there a good partnership with Turkey regarding this refugee crisis in Turkey?

MS. NULAND:  Well, I think as we’ve been saying for more than a year now, Turkey has been a superb host to the Syrians seeking refuge there, and we’ve been working very closely with the Government of Turkey for a long time.  Turkey was able to handle this with only its own resources even though all of us in the international community, including UN agencies, had been open to doing more.  But our understanding is over the last few months, Turkey has been welcoming more help from UN agencies both in terms of establishing and managing camps and in terms of financial support to those camps, and particularly with the winterization.  So some of our assistance is now going directly to Turkey, both directly and through UN agencies to support the refugee floods.

QUESTION:  Also, there are about two million displaced Syrians within Syria.  And as you mentioned, winter is coming up.  People are arguing that it’s going to be even more disaster.  I don’t know how it can get worse, but winter is coming.  Do you think something has to happen?  Do you think you have to move little more decisively to help these millions of people within Syria?

MS. NULAND:  Well, I think you know that the UN agencies have two global appeals out for more support for their humanitarian efforts.  The U.S. is the largest donor to refugees inside Syria, some 200 million in support for refugees inside and – internally displaced in Syria and refugees outside Syria.  We are focusing our efforts very much in this stage on winterization as well as donations to the World Food Program.  We still have complaints from the UN about access inside Syria, so that’s something that everybody with influence needs to push on the Syrian regime about.  But it’s obviously very concerning as it gets colder and colder.  We’ve all seen the reports both from IDPs and from refugees.

PATRIOT MISSILES

QUESTION:  Final question:  These Patriots – apparently there is a team that’s doing some field work in southeast of Turkey.  Do you know which countries going to lend these Patriots and which type of Patriots are going to Turkey?

MS. NULAND:  I think those are among the things that are being worked out now.  My understanding of the status of this is that Turkey has formally made its request to NATO and NATO has sent site survey teams to Turkey to look at where to place them, what kinds of systems might be required, countries that could donate them.  There are a number of NATO countries, just a handful, that have these kinds of systems, so we have to look at the right mix.  But I don’t think that the team is back yet or has made recommendations back to headquarters.

QUESTION:  But still the request is accepted?

MS. NULAND:  Again, the way this works is the country makes a request, then there is a gathering of information, the site survey team – that’s what’s going on now – and then a formal recommendation from NATO military authorities and the civilian staff that works.  This comes back to the NATO council and perhaps higher for a decision.  So the decision hasn’t been taken yet.

QUESTION:  Does the U.S. favor such a deployment?

MS. NULAND:  We’ve said that we strongly support NATO meeting the needs of our Turkish ally.  We have to work through what precisely we would approve, but that process is entrained.

QUESTION:  Is the --

QUESTION:  Timeframe?  How long does it take, the process?

MS. NULAND:  I think we just have to see how long this site work takes.

QUESTION:  Is there a general rule for trigger of these missiles?  That’s one as one of the discussion points that – some of Turkish officials said trigger- command and control of these missile is going to be in Ankara.  Do you have any lead on that, any --

MS. NULAND:  Well, in terms of the command and control, that’s part of which systems you deploy and all those kinds of things.  That has to be worked through.  But these are defensive systems, so just to remind that they don’t have a warhead of their own; they knock incoming missiles out of the sky if such missiles exist.  So they are virtually automatic once they’re deployed.

QUESTION:  But they can be used for no-fly zone, for example?  For northern Syria, it has that capability.

MS. NULAND:  Well, as you know, Turkish officials have made clear that the request is for territorial defense and population defense of Turkey.  It’s not for use beyond – the request is not for use beyond the Turkish border.

IRAN-TURKEY (GOLD FOR GAS)
QUESTION:  You were asked about a gas for gold deal between Turkey and Iran a couple days ago.  Do you have anything more on that?  I mean, do you have any comment on this deal?  Apparently Senate is bringing bill to put sanctions to end such deals as well. 

MS. NULAND:  Well, we continue to consult with Turkey.  As you know, we had a preliminary round of successful consultations with Turkey with regard to the sanctions under the NDAA.  As you know, those need to be – those are – the exemptions that we grant are for six months and then we have to do it again.  So consultations, obviously, are continuing with Turkey and other countries with regard to the scope of the U.S. sanctions laws against Iran.

I would simply note that we also have on our books Executive Order 13622 from July 31st, which allows the United States to sanction countries that provide precious metals to Iran, so that’s obviously another subject to discuss with those countries where it might apply.  But discussions continue with Turkey. 

GAZA/TURKEY-US RELATIONS

QUESTION:  Again on Turkey, during the Gaza crisis, there was a disagreement, a huge disagreement between Turkey and the U.S.  Have you been able to patch up some of the differences between two countries regarding those disagreements during Gaza?

MS. NULAND:  You’re talking about the recent round of Gaza --

QUESTION:  Yes. 

MS. NULAND:  -- violence? 

QUESTION:  Yes.

MS. NULAND:  Look, we were working closely with Turkey in the context of the Gaza crisis because Turkey has influence that we don’t have with Hamas, and we have other influence in the region.  We had some clear disagreements with some of the rhetoric coming from Turkey.  We were clear about that privately and publicly.  But I think we all want the same thing, which is for the Palestinian people, wherever they are, to live in safety and security, and for Israelis to be able to live in safety and security.  So --

QUESTION:  How was --  

MS. NULAND:  -- I think we were all very pleased with the outcome of the ceasefire, et cetera. 

QUESTION:  How was – Turkish role during the truce was realized between Hamas and Israel?  Was it helpful or do you see any -- 

MS. NULAND:  Well, I think we commented on this at the time.  I don’t think I have anything new to say about the -- 

QUESTION:  During the agreement, regarding the agreement, to sign the agreements, how was Turkey’s role?

MS. NULAND:  Well, again, I think we talked about the fact that Turkey was using its influence with Hamas, but I think this is probably a question better addressed to the Egyptians who were in the lead.