twitter

Saturday, June 23, 2012

Bölge Lideri Türkiye Suriye'ye Nasıl Cevap Vermeli



Esad güçlerinin Turk RF-4E, Phantom II uçağını düşürmesinin kesinlik kazanmasının ardından şimdi sorulacak soru Esad güçlerinin neden böyle bir yolu seçmiş olduğu ve bundan sonraki basamakların ne olacağı. Cumartesi sabahı itibariyle halen pilotların durumu bilinmiyor ve dualarımız sağ-salim bulunacak olmaları.

İlk bakışta, Esad güçlerinin, Türkiye’nin bir uçağını düşürmesini mantık kurallarıyla açıklamak oldukça zor görünüyor. Kendi ülkesi içindeki ayaklanmanın her geçen gün alevlendiği ve Suriye içinde kuzeyden güneye beş, altı tampon bölgenin kurulduğu (Halep’ın kuzeybatısı, Jısr al Shoughour, Idlib’ın kuzeyi, Humus’un kuzeyindeki Rastan ve güneybatısındaki al-Qusayr, Şam’ın kuzeyindeki Al Kalamoun bölgesinin kırsal alanları özellikle Lübnan sınırındaki büyük bir bölüm, ve Deraa’nın çevre kırsal alanlarındaki büyük boşluklar) bir dönemde, Türkiye gibi bir ülkeyi provoke etmenin anlamı yok gibi görünüyor.  Herşeye rağmen bazı nedenler şunlar olabilir:

·         Kaddafi’nin de BM’nin toplantı üzerine toplantı yapıp bir türlü karar alamadığı bir dönemde, Bengazi’nin eteklerinde radyoyla ‘’Bengazi’deki isyancıları kapı kapı fareler gibi bulup öldüreceğim’’ tehdidinin nasıl da BM Güvenlik Konseyinde bir tasarı çıkarılmasına yardımcı olduğunu hatırlıyoruz. Adeta bir katalizör görevi üstlendiği o radyo çağrısı, NATO harekatı başladıktan sonra da hemen tüm dünya liderince bir katliamın önüne geçilmesi için neden olarak sunulmuştu. Bazen diktatörler, hele bu şekilde yurtiçi ve yurtdışı baskının altında kalmışlar ise mantıki hareket edemeyebiliyorlar. Özellikle yanlarında onlara sağduyu öğütleyecek kimselerin azaldığı da başka bir gerçek.

·         Bir hafta önce İngiliz Independent ve hafta içi de New York Times’da daha da detaylı olarak yazılan ve Türkiye’nin Körfezden gelen silahları Suriye’ye kanalize ettiği, CIA ajanlarının Suriyeli isyancılarla görüşmelerini sağladığı ve hatta bizzat da Özgür Suriye Ordusu milislerine silah sağladığı haberleri  (bu haberleri en son Cuma sabahı Türk Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Selçuk Ünal bir kez daha yalanladı) bütün dünyada yankılandığı gibi, Şam’da da izlendi. İhtimal ki, açıkça keşif yaptığı ve basındaki bilgilere göre 1964 model bir uçağın Suriye havasahasının sadece bir veya birkaç km içinde vurulması, kendilerine son zamanlarda verilen emrin bir neticesi olması oldukça mümkün. Türk uçaklarının daha önce de bölgede keşif amaçlı ve muhtemelen have istihbaratı toplamak üzere sorti yaptığı da ihtimallerin çok dışında değil. Türkiye’nin Suriyeli isyancılara daha açıktan yardım ettiğinin bütün dünya basınında yer aldığı bir dönemde, Şam’ın Türkiye’ye mesaj vermek amacıyla radar ünitelerine verdiği bir emrin devamı olarak bu saldırının yapılmış olabileceği görülüyor.

·         Konunun Rusya ile de alakası olabilir. Rusya’nın Esad rejimine başından beri ciddi silah ve askeri eğitim verdiği bütün dünyanın malumu. Eğer bölgede zaten Ruslar tarafından tedarik edilmiş hava radarlarının (SA-3 sitesi Latakya  çevresinde konuşlandırılmış) yine Rusların öncülüğünde bu kararı alıp, br Türk uçağını vurmuşlarsa hiç şüphesiz bu Türkiye ile Suriye değil, Rusya’yla da arasını gerginleştirebilir. Türkiye’nin, yine de Rusya’yı doğrudan kınayabileceği bu aşamda pek ihtimal dahilinde görülmüyor. ( Suriye'nin savunma sistemleri için Aram Nerguizian'ın CSIS raporu, en kapsamlı ve yeni rapor. Kendisi Lübnanlı olan Nerguizian, Suriye ve Ortadoğu ülkelerinin askeri kapasitelerini en iyi bilen uzmanlardan biri:  http://csis.org/files/publication/111213_SyriaMilitaryIntervention.pdf )

·         Her halukarda, NATO üyesi bir ülkenin uçağının bu şekilde düşürülmesi bir saldırı ve provakosyon fiilidir ve Türkiye, Mart ayında sınır çatışmaları nedeniyle Başbakan Erdoğan tarafından mevzu bahis edilen NATO’nun 5. Maddesini (bir üyeye saldırı NATO’nun bütün üyelerine saldırıdır) Brüksel’de müzakereye açmak için şimdi daha çok nedene sahiptir.

·         Bütün bunların yanısıra, Suriye içinde de Annan Planı’nın artık tümüyle ölüm döşeğinde, ve resmi olarak ‘’ölü’’ ilan edilmesi arefesinde geldiğini hatırlatmak gerekir. Özellikle son birkaç gün içinde Suriye'de ölü sayıları yeniden günlük olarak yüzleri buluyor. Londra merkezli the Observartory Cuma günü 96 kişinin hayatını kaybettiğini ve bunların çoğunun yine sivil olduğunu bildirdi. Suriye ordusu birçok şehirde tank, topları ve son zamanlarda fazlasıyla atak helikopterlerini kullanmaya devam ediyor.  Bunların yanısıra Perşembe günü Yüzbaşı Hassan Hamada’nın MIG-21 ile Ürdün’e sığındığını ve ailesinin de Türkiye’ye taşındığı gelen haberler arasında. Tabi, ölenler sadece isyancılar değil. Tam tersine rejim güçlerinin artık daha çok kayıp verdiği, Cuma günü de sadece Halep’de 25 rejimin düzensiz güçleri Şabihaların öldüğü haberleri geldi. Kısacası, Suriye Annan Planının ilk uygulanmaya başlandığı günlerin aksine şiddetin giderek arttığı bir ortamda kendini buluyor bu günlerde.

Şimdi Ne olacak:

·         Öncelikle pilotların arama ve kurtarma çalışmaları Suriye güçleriyle birlikte yapılıyor ve bu aramalardan bir sonuç alınıncaya kadar Ankara’nın olayları beklemeye alması, Başbakan Erdoğan’In Ankara’ya indiği andan itibaren takındığı soğuk kanlı ve dikkatli tavrını devam ettirmesi beklenebilir.

·         Arama & Kurtarma işlemleri sonrası ise Ankara’nın Şam’dan bu konu üzerinde hesap sormaktan başka bir şansı bulunmuyor. Türkiye’nin Hava Kuvvetlerine bağlı bir uçağın Suriye’nin karasularında olduğu kesinleşirse dahi, bu uçağı durdurabilmek için birçok farklı yöntemlere başvurabilir veya önlemler alabilirdi. ‘’İt dalaşı’’ denen ve Türk ve Yunan uçaklarının onyıllardır Ege’de yaptığı türü müdaheleye girerek uçağı uzaklaştırabilir veya Suriye’ye indirilmesi için baskı uygulayabilirdi. Bir başka yöntem doğrudan uçağı düşürmek için değil, uyarı amaçlı atış yapılabilirdi. Türk Phantom’unun silahsız bir keşif uçağı olduğu, günümüz radar teknolojileri bağlamında biliniyor olmalı. Bunun yerine doğrudan uçak hedef alındı.

·         Ankara ne yapabilir: Ankara, ne zaman düşeceği üzerine hergün yüzlerce yorum yayımlanan Esad rejimine karşı ‘’kararlı adımlar atacağını’’ ifade etti. Şu aşamada bu adımların Ankara’da inceden inceye düşünüldüğü kesin. Türkiye, daha önce İsrail’in katlettiği 9 vatandaşı sonrası İsrail'den istediği tazminat ve özür şartlarını, zaten ilişkilerini kopardığı, iki günde bir en ağır hakaretlerle kendi vatandaşlarına yaptığı zulümlerden dolayı Esad rejimini kınadığı ve zaten meşruiyetini kaybettiğini ileri sürdüğü bir rejimden isteyemez. Özür veya tazminat pazarlığına böyle bir rejimle girmek bir anlamda zül olarak kabul edilebilir. Ankara gerektiği gibi cevap vermediği takdirde, Esad rejimi kendi kendisine ‘’zafer naralarını’’ da atar bir duruma gelebilir. Önümüzdeki saat ve günlerde, bu gerekli adımların ne olacağı, NATO ve Washington ile şimden başlayan görüşmeler sonrası belli olacaktır. Erdoğan’ın kendisi de, sallanan ve bütün dünyaca hergün yerden yere vurulan bir rejim karşısında, bu olayı geçiştirme veya diplomatik müzakere yoluna gitme yolunu seçme lüksü yoktur. Böyle bir lüks, Erdoğan da biliyor ki, Türkiye’nin son yıllarda bolca ileri sürdüğü ‘liderlik’ imajında tamiri güç, büyük bir gedik açacaktır.

No comments: