İlhan Tanır
7 Şubat Cumartesi günü, Türkiye Büyükelçiliğinin Alpaytac Inc adlı bir PR grubu ile 1.42 milyon dolarlık anlaşmasını blogumda konu edinmiştim. Aslında bu imzayı, aylar öncesinden, muhtemelen imzaların atıldığı ay olan Mayıs ayında duymuştum. Milyon doları aşkın lobi anlaşmaları alışageldiktir Washington’da. Ondan dolayı da bu PR anlaşmasını fazlaca garipsememiştim.
PR ile Düzeltilebilecek ve Düzeltilemeyecek Durumlar
Türkiye’nin imajının dışarıdan milyon dolarlık PR şirketleri ile düzeltilmeyeceğinden ise adım gibi emindim ve halen de eminim. Mesele, Türkiye içinde çok iyi reformlar yapan, ülkeyi evrensel değerlere daha sadık hale getiren ve vatandaşlarına daha çok saygı duyan bir iktidarın kazara imajını düzeltememesi değildi. Mesele olan, 2013’ün özellikle Gezi protestolarından itibaren dengesini tümüyle kaybeden, içeride baskıcı, dışarıda şuursuz politikalar ile Türkiye’yi gitgide güçsüz kılıp aynı zamanda insan hakları açısından da çirkinleştiren bir iktidarın halinin, PR çalışmaları ile düzeltimeyeceğini bilmektendi.
Nitekim, Mayıs 2014’den beri, yani Alpaytac ile sözleşmenin imzalandığı aydan bu yana, Türkiye’nin dışarıdan giderek daha çirkin görüldüğüne şahit oluyoruz. Bunda en büyük pay da şüphesiz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın. 2014 boyunca seçimlerde dış politika konularını iç politikada tüketmekte beis görmedi kendileri. Mısır, Gazze, Suriye, ABD ve AB ilişkileri kullanıldı. Dış politika konusunu iç politika seçim malzemesi olarak kullanmak ABD’de şiddetle kınanır. Çünkü bilinir ki, dış politikada ülke vatandaşları ve çıkarları bir görülmelidir, sadece bir kesimin çıkarı veya ideolojisin proje edilebileceği bir alan olamaz. Olursa, güce sahip olanların siyasi çıkarları, ülkenin onmilyonlarca insanının çıkarından üstün tutulmuş olur.
Kutsal Kuralın İhlali
Erdoğan bu çok kutsal kurala uymadı (Ek- Bir önceki Başkan George Bush'un özellikle Irak işgalininin de partizan olduğuna inanıyorum, her ne kadar kararın alındığı yıl 2003'de iki partinin Senato oyları ile o savaş partilerüstü bir sıfat kazanmış olsa da.) Mısır’da tutturduğu politika ülke çıkarlarına derinden yaralar verdi. Örneğin bundan dolayı bölgede bunca önemli sorunlar yaşanırken, en güçlü iki Sunni Müslüman ülke, bir sunni vahşiler ordusu DAİŞ’e karşı koordine olamadı, olamıyor. İsrail’e karşı prensipli bir karşı duruş ve Filistin davasını omuzlama yerine, populist anti-İsraillicikle hem Türkiye’nin pozisyonuna hem Filistinlilere yardımcı olmadı. Aksine Türkiye'yi etkisiz eleman hale geldi.
ABD Büyükelçisine hakaret edildi, gizli-açık mesajlarla ABD hedefe kondu. Erdoğan, bütün diplomatik ilişkisinin kesildiğini itiraf edercesine, televizyon ve basın yoluyla Başkan Obama’yı, hem de oldukça hassas bir konuda eleştirdi. ABD içinde Müslüman davasına sahip çıkar görüntüsü, samimilikten uzak olduğu gibi (çünkü Türkiye’nin öyle bir gücü yok), müttefiğin de içişlerine karışmakla aynı anlama geldi. Obama, beklendiği gibi, muhatap almadı. ABD Dış Politikasının sözcüsü, oldukça ağır bir karşılık verdi, ‘kimse bizim insanlığımızı sorgulamasın’ dendi.
Velhasılı kelam, Alpaytac Inc. işe yaramadı. İşe yarayamazdı da. AB Bakanı Bozkır’ın Washington gezisinde bir tek Amerikan üst düzey yönetim yetkilisi ile görüşemediği ve Temsilciler Meclisinde 88 Kongre üyesinin imzasının bulunduğu bir mektubu ancak yayınlandığı gün görebilmesi ile, Türkiye’nin Washington’da düştüğü durumun kötülüğünü yazdım. İki farklı ülkeden yabancı diplomatlar, Türkiye’nin bir bakanının ABD yönetimi ile, hiç değilse ticaret temsilcisi ile görüşemediğine inanamadı. Ben de bu başarısızlık konusunda, yeri gelmişken Alpaytac’ın da payını sorgulamıştım.
Biraz daha eğilince, Alpaytac Inc.’e, 1.42 milyon dolarlık kontratın 1 milyon dolarının imzaya müteakip, peşin verildiğini görmüştüm. Blogumda yazarken, bu peşin ödeme şeklini ‘sözleşmenin en ilginç hükümü para ödeme şekli’ şeklinde vurgulayarak belirtmiştim. Bu konuyu yazmadan önce 2 Washington lobicisi ve 1 Türkiye uzmanı ile görüşmüştüm. Aslında sormaya da gerek yoktu böyle bir peşinatın ödenmesini, yine de görüştüğüm herkes bu durumun normal olmadığını söyleyerek, bazı can sıkıcı senaryolardan bahsetmişti.
Bütün bunlar olurken Alpaytac Inc.’in sahibi ve CEO’su Huma Gruaz email ile uzun bir mektup yazdı bana. Ben de kendisine sorular gönderdim. Aşağıda bu sorular ve cevaplar ile, kendilerinin uzun mektubundan bazı bölümler var. Karar sizlere ailt:
Soru: (Türkiye’nin PR’ı adına) şimdiye kadar sizin gayretinizle yayınlanmış olan bütün eserlerin linklerini bana göndermeniz mümkün mü?
[Huma Gruaz] Detayli faaliyet raporlarimizda su ana kadar yaptigimiz calismalarda 80i askin makale, roportaj, editor mektubu (letters to the editor) vardir. Bu raporu size gonderemeyiz ama arama motorlarindan bakarsaniz su an gerek Wall Street Journal, New Times ya da CNN gibi dunyanin onde gelen medya kuruluslarinda ya da gerek ABD’deki Turk festivalleri gibi kulturel konularda ya da siyasi alanda yerel Amerikan medyasinda ve Afrika da dahil olmak uzere uluslararasi medyada cikan bilirkisilerin ve devlet buyuklerimizin olumu yazi ve roportajlarinin cogu ajansimizin katkilari ile gerceklestirilmistir. Bunun disinda onemli medya kuruslari ile toplantilar, editorial etkinikler/gurup toplantilari gerceklestirilmistir. 6 sene boyunca buyukelciligimize benzer kosullarda ve FARA’dan temin edebileceginiz faaliyet raporlari cercevesinde bizimle ayni parallelde hizmet vermis ajansla ilgili arastirma yapip gerceklestirilen isleri kiyaslayabilirsiniz.
Soru: Türkiye'nin imajı, şirketinizin PR çalışması yapmaya başladığı Mayıs-2014 tarihinden beri kötüleşmeye devam ediyor. Bu konuda şirketiniz kendisini hesaba çekecek midir? Bu başarısızlıkta sizin payınız var mıdır? Var ise baştan tahsil ettiğiniz ödemenin bir kısmını iade eder misiniz?
[HG] Turkiye’nin imajinin zor bir donem yasadigi ve sistematik olarak dunya basininda Turkiye karsiti yazilar yazildigi ve haberler ciktigi bir gercek. Maalesef bu durum, biz Mayis ayinda calismalara baslamadan onceki donemde (son iki senedir) diger PR ajansi calismalarini yaparken yogunlasmis ve gittikce zorlasmis olan bir ortam. Biz bu isi en zor ortamda devraldik ve sistematik olarak yogun calismalarimiz devam ediyor. Medya kuruluslariyla yakindan calisan biri olarak PR’in sihirli bir degnek olmadigini ve cikan haber/yazilarin akisinin/tonunun sadece PR ajansinin yaptigi calismalarla degistirelemeyecegini ya da bundan yeni anlasma yapilmis bir PR ajansinin sorumlu tutulamayacagini sizin cok iyi bilmeniz gerekir. Bu yolda size soyleyebilecegim, gectigimiz sekiz aylik donem icerisinde daha once kullanilan global ajansin yaptigi calismalarin cok daha otesinde ve yogunlugunda calismalar yaptik ve yapmaya devam ediyoruz. Bana Amerikan Kongresi’ne mensup kisiler de dahil olmak uzere onemli bilirkisiler tarafindan iletilen mesaj “Bu zor iklimde Turkiye’yi temsil etmek icin sizin gibi ulkeler arasi kopru kurabilecek bir Turk PR eksperinin secilmesini takdir ile karsiliyoruz” oldu. Boyle bir ortamda sizin gibi Turk toplumunda kamuoyunu bilgilendiren onemli ve degerli kisilerin bize destegi Turkiye’nin gelecegi ve basarisi acisindan onemli.
Soru: Blogda da bahsettiğim gibi, yazının en önemli ve çarpıcı noktası olarak, Büyükelçiliğin size 1.42 milyon dolarlık sözleşmenin 1 milyon dolarını peşin ödemesi konusudur: Konuştuğum ve lobi dünyasını yakından tanıyan veya içinde olanlar tarafından 'olağanüstü' bulunuyor bu peşin ödeme şekli. Sizce, size neden 1 milyon dolarlık bir ödeme yapıldı performansınızı görmeden? Buna benzer, yıllık paranın üçte ikisini baştan peşin aldığınız, ve geri kalan tum odemeyi de bir sonraki uc ayda aldiginiz başka kontratlar var mı? Varsa lütfen paylaşır mısınız? Benim görüştüğüm kimseler böyle bir şartname duymadıklarını söyledir.
[HG] Aldiginiz bilgilerin aksine PR/Tanitim ajanslari 3/6/9/12 aylik kontratlar ve pesin odemeler, calistiklari konularin yogunlugu ve hassasiyetlerine gore her zaman yapmaktadirlar. Nitekim bizim bir cok musterilerimizle son 11 senedir boyle anlasmalarimiz oldu ve devam etmektedir. Yapilacak ise adanacak kaynaklar ve ugrasi goz onune alinip anlasmalarimiz buna gore yapilmaktadir. Sirketimizin diger yaptigi kontratlarin dikte ettigi gizlilik ilkesi kapsaminda daha once yaptigimiz ozel is kontratlarini sizinle paylasmam maalesef mumkun degildir. Emailinizde yine lobi dunyasindan bahsetmissiniz – bizim ajansimiz size daha once de belirttigim gibi lobi sirketi olarak degil, stratejik PR (basin ve halkla iliskiler – siyasi ve kulturel iletisim) isi icin alinmistir. Bu yuzden size gorustugunuz kaynaklarin PR konusunda ne kadar tecrubeli olduklari, ulusal bir PR sirketi sahiplenip bu sirketin tum kontrat ve finansal islerinden sorumlu olup olmadiklari konusunda yakindan arastirma yapmanizi, size ilettikleri bilgileri bu isikta degerlendirmenizi oneririm. Nitekim benim icinde bulundugum PR alaninda sirket sahibi, yonetici konumundaki kisiler sizin bana ilettiginiz gorus acisina hic katilmiyorlar.
--------
Şimdi de, Huma Gruaz’ın uzun mektubundan bazı önemli bölümleri aşağıda okuyabilirsiniz. Mektubunda şirketinin reklamını yaptığı bölümleri ve bazı kısa diğer bölümleri kısaltabilmek için kestim. Mektubundaki ve soru-cevaplardaki nezaketinden dolayı Sayın Huma Gruaz’a tekrar teşekkür ediyorum.
Kendisine çok şiddetle katılmadığım bir konu ise, mektubunda ‘Türklerin birbirlerini yıkıcı stratejiler yerine Türkiye’nin geleceği için birbirimize destek olacak, bütünleştirici bir yol izlemeleri gerekmektedir,’’ cümlesi. Bu cümlenin bir yanıyla da benim blog yazıma karşı olduğunu farkedebilmek için çok uğraşmaya gerek yok. Bu tür yaklaşımlara ara ara muhatap olan birisi olarak, gazetecilerinin sorumluluğunun kişi, dernek veya şirket yöneticilerine değil, kamuya olduğunu hatırlatmak isterim. Eğer Türkiye için çalışan şirketler, dernekler veya diğer kurumlar işlerini yerine getirmiyorlarsa, veya getirememişlerse o halde ‘yen içinde kalır’ mantığıyla değil, ‘yanlış nerede yapıldı, neden ve nasıl düzeltilir’ sorusunun uzun dönemde çok daha yararlı olduğu düstüruyla hareket edilmelidir. Veya bu türlü hesap sorucu tartışma ve yazıların dahi, hesap sorulabilirliğin çıtasının çok alçaldığı bir dönemde, yine de yararlı olacağını düşünüyorum.
Huma Gruaz'ın Mektubundan bölümler:
Öncelikle sizi lobicilik ve halkla ilişkiler (PR) terimleri hakkında bilgilendirmek isterim. Bu iki alan, değişik sorumluluklar ve yükümlülükler içeren faaliyet alanlarıdır. Firmamız, lobicilik şirketi değildir ve bu alanda herhangi bir hizmet sağlamamaktadır. Yazınızın başlığında da belirttiğiniz üzere PR, (Türkçe kullanımıyla medya ile iletişim/basın ve halkla ilişkiler) alanında faaliyet göstermekteyiz. Mayıs 2014 tarihinden itibaren ise Türkiye Cumhuriyeti Vaşington Büyükelçiliği’ne bu alanda bilhassa uluslararası ve siyasi medya ilişkilerine yoğunluk vererek hizmet vermekteyiz. Blog yazılarınızda belirtilen, ABD Kongresi’yle ilişkileri kapsayan ve lobicilik faaliyetlerine giren konularda Büyükelçiliğimiz, lobicilik hizmetleri sağlayan ayrı şirketlerle çalışmaktadır. Bu şirketlerin gerek uzman olduğu konular gerekse hizmet verdiği alanlar bizim çalışma alanlarımızdan farklıdır.
…… şirketimiz ABD Kongresi’yle olan ilişkileri yürütmek amacıyla işe alınmamıştır. Bilakis, firmamız, ülkemizin başta Amerikan basını olmak üzere dünyanın önemli basın mecralarında olumlu olarak görünürlük kazanmasını sağlamak ve hem uluslararası ilişkiler hem kültürel alanlarda tanıtımının yapılması için yoğun çalışmalarda bulunmaktadır….
Başta Büyükelçiliğimiz olmak üzere çeşitli devlet büyüklerimizin ve değişik konularda bilirkişilerin fikir makaleleri, uluslararası ve Amerikan medyasıyla olan röportajları, editöryal mektupları, Türkiye’nin çeşitli alanlardaki başarılı çalışmalarını öne çıkarmak ve ülkemize yönelik haksız ithamların cevaplanmasını sağlamak üzere Alpaytac’ın yoğun çalışmaları sonucu yayınlanmıştır. Blog yazınızda belirttiğinizin tersine, firmamızın Türkiye, uluslararası ilişkiler ve medya ilişkileri üzerine sahip olduğu uzmanlık, Vaşington’da ve ABD’de birçok köklü ajansla yarışacak düzeydedir….
Şirketimizin Vaşington DC Ofisi bu ilkeyle, uluslararası ve siyasi medya ile iletişim dalında Amerika’da konusunda en etkili kişilerden biri olan ve şu ana kadar diğer küresel ajansların uluslararası halkla ilişkiler bölümlerini kurmuş ve yönetmiş, Vaşington çevreleri tarafından tanınan bir uzmanın liderliğinde yönetilmektedir. Vaşington ofisimizin önderliğinde, ajansımızın Los Angeles, Şikago ve New York’ta yer alan ofisleri Büyükelçiliğimizin yanısıra ABD’de yer alan 6 adet Başkonsolosluğumuza birebir hizmet sağlamaktadır. Bütün ofislerimizin bünyesinde Amerika’nın en büyük PR ajanslarında çalışmış, Amerika’nın önemli basın kuruluşlarında üst düzey editör, haber programcısı ve gazeteci olarak görev almış iletişim uzmanları çalışmaktadır. ABD çapındaki ekibimiz, PR alanında küresel ajanslarla aynı kulvarda yarışacak düzeyde hizmet sunmaktadır. Son dört senede PR/iletişim dalında aldığımız 25 ödül, bu kaliteli hizmetin bir kanıtıdır. Şirketimizin PR endüstrisi tarafından takdir edilen başarıları hakkında ABD basınında çıkan haberleri aşağıda paylaştığımız linklerden ulaşabilirsiniz.