twitter

Sunday, April 29, 2007

Gercek Adres

Gercek Adres
Oncelikle onceki aksam gelen Genelkurmay Bildirisinin ulkemiz
acisindan cok ciddi bir saygi kaybina neden oldugu uzerinde sanirim
herkes hemfikirdir. Bununla birlikte:
1) Dusuncem sudur ki eger herkes kendi ustune dusen sorumluluklari
yapsa idi, bu noktaya gelinmesine gerek kalmayacakti.
2) 2007'de Cumhurbaskanligi secimi olacagini bilen siyasi iktidar ve
iktidarin yetkili insanlarinin, bu sureci yonetmeyi son dakikaya
birakmasi, ustune ustluk Cumhurbaskanligi adayinin konsensus
aranmadan ortaya cikarilmaya calisilmasi, bu surecin ne kadar kotu
yonetildiginin ispatidir.
3) AKP iktidari, 2002 yilinda kimsenin itiraz edemeyecegi bir
sekilde, tek parti iktidari ile Turkiye'yi yonetmek icin
gorevlendirilmis ve o zamandan beri de bu gorevini iyi kotu ifa
etmistir. Kayip 90 li yillarla karsilastirildiginda, azimsanmayacak
bir basari da elde edilmistir. Ozellikle ekonomi ve AB ile
iliskilerde toplumun buyuk bir kesimini gururlandiracak calismalara
imza atmislardir.
4) Ekonomi alanindaki son 4 yillik buyumede tek partili bir iktidarin
verdigi avantajlarin kullanimi, bazi cok dogru ekonomik hamlelerin
yaninda, dunya ekonomisinin daha once hic gorulmemis (unprecedented)
sekilde topyekun buyumesinin etkisi de buyuktur. Dunyada bu son 4-5
yil icerisinde, bildigim kadariyla, K.Kore disinda ekonomisi kuculen
ulke de olmamistir. Yani ne kadar zorlarsaniz zorlayin, bu ulke,
dunyanin topyekun buyumesi trendi ile birlikte bir sekilde buyuyecek
idi. Ama halen 'yigidi oldur hakkini ver' sozuyle AKP iktidarina bu
istikrarli buyumede buyuk bir payi vardir.
5) Asil konumuz, Cumhurbaskanligi konusudur. Efendim, sizi bilmem ama
ben onceki yazimda belirttigim gibi (Turk Usulu Demokrasi), Basbakan
sayin Tayyip Erdogan'in yontemini cok kaba, gereksiz ve hakaretamiz
bulmusumdur. Dort yil once iktidar olmus bir parti, bu sure zarfinda
ulkeyi yonetmis, Yasama ve Yurutme organlarinin sahibi olmustur. Ve
sonrasinda da Cumhurbaskanligini bir 'tek' kisinin 'atamasiyla',
kimseye danismadan ve herkesi temsil eder bir aday ortaya cikarmadan
yapmaya calismistir. Bu kontrolsüzlüğü demokrasi ile veya hele o hic begenilmeyen 1982 Anayasasi ile verilen yetkilerle aciklayamazsiniz. Ulke kimsenin babasinin mali degildir.
Bu iktidarin bunca yil ulkeyi yonetmesine kimse ses cikarmamistir.
Nihayetinde oy ile gelmistir ve giderse de oy ile gidecektir, amma ve
lakin, eger siz bunca yipranmadan sonra, %34 ile %70 ler oraninda
Meclis'in koltuklarini kaplarken, bir de ustune ustluk erken secim
isteklerine kulaklarinizi kapatip, ustune de Cumhurbaskanini kimseye
danismadan, herkesi temsil edebilecek bir aday bulma zahmetine dahi
katlanmadan, bir tek insan tarafindan atanmasina 'demokrasi'
diyorsaniz, sizin anladiginiz demokrasi ile benim anladigim demokrasi
arasinda daglar kadar fark vardir ve ilk oncelikle 'demokrasi' terimi
uzerine yeniden tartismaya baslamamiz lazimdir.
7) Cok kisa sekilde bilinmesi gereken, Demokrasinin bir mutabakat
rejimi oldugudur. Sadece yazili bir anayasaya bagli olmak vs.
degildir. O takdirde Ingiltere demokratik degildir dememiz lazim
gelir. Mutabakat gereklidir demokrasinin yurumesi icin, danisma
gerekir, tartisma gerekir, temsil gerekir. Bu surecte, demokratik
olgunluk gosterilmemistir
8) Hayatim boyunca Askeri mudalelere karsi cikmis biri olarak, bu
surece yolacan insanlari simdi suclu buluyorum. Demokrasi havarisi
kesilenler, 75 milyonun Cumhurbaskanini ve milyonluk ordumuzun
baskomutanini secme surecindeki akil almaz tersliklere laf
soylememekle benim icen sayginliklarini yitirmislerdir. Hayatim
boyunca takip ettigim liberal/demokratik/objektif olarak gordugum
yazarlarin gosterdigi naiflik beni sasirtmistir. Demokratlik sadece
Ordu mudahelelerine karsi cikmak degil, siyasi iktidarlarin
otokratikce yaptigi tasarruflara da karsi cikmaktir. Daha once de
belirttim, kendimi bu surecte, bir vatandas olarak asagilanmis
hissettim. Bir tek insanin, Cumhurbaskanini, ovunerek; "daha kimseye
soylemedim kimi sececegimi, hanimima bile" demesi benim agrima
gitmistir. Bunca zamandir ulkeye tansiyon siringilanmasi agrima
gitmistir. Kriz yonetimi boyle olamazdi..
9) Askerin sozle dahi mudahelesi bir ayiptir ulkemiz icin. Ulkeyi
ucuncu sinif ulkeler sinifina bir kez daha sokmustur. Yabanci bir
ulkede yasayan bir insan olarak, Pazartesi gunu karsilacagim
insanlara utanarak bakmaya mahkum olmusumdur. Ama ondan buyuk ayip,
buna yolacan siyasal iradedir. Kendini bilmezlik girdabina kapilan
siyasal iktidardir. Birtek insanin, tek basina 75 milyona
cumhurbaskani secme hevesidir. Dengeleri gozetememe yavanligidir.
10) Sonunda Turkiye kaybetmistir. Demokrat havariligi yapip,
demokratligin ruhunu anlayamayanlardir gercek adres. Sadece Askeri
mudaheleye karsi cikmak naifliktir. Yillardir hayat tarzlarini gun be
gun artarak tehdit altinda goren milyonlarca insanin bu korkularini
gidermeyi bilmeyenlerdir gercek adres.
Saygilarimla,

Tuesday, April 24, 2007

Democracia Alla Turca

Democracia Alla Turca
Turk usulu demokrasi diye buna derler. Iste ulkenin en onemli esiklerinden birisindeyiz. Ulkemize Cumhurbaskani, ordularimiza baskomutan seciyoruz onumuzdeki 7 yil icin. Daha dogrusu secmemiz gerekiyor, ama, biz sessiz cogunluk olarak, ulkenin vatandaslari olarak, bu surecin tamamiyle disinda birakiliyoruz. Gaztelerimizin mansetlerinden ve basbakanin birinci, ikinci diye adlandirilan cevrelerinden sizdirilan cumhurbaskanlari namzetlerini ogreniyor ve icimizden; 'wooow' heralde bir kadin cumhurbaskanimiz olacakmis, veya 'wooow' su da olabilirmis diye heyecanliyoruz. Bu mudur Parlementer demokrasi denilen medeniyetin biz insanliga hediyesi?

Parlementer Demokrasi ve Turkiye'deki Izdusumu
Parlementer Demokrasiye sahibiz. Bundan da sikayetimiz olmamali diyorum ben. Bu sistem gunumuzde en ideal ve gecerli temsili sistemlerden birisidir. Basbakanin, Meclisteki en buyuk gruptan cikmasi ve onlar uzerinde ciddi bir yaptirima sahip olmasi onemli bir ozelligidir parlementer sistemin. Diger turlu, herhangi bir politikayi hayata gecirmesi, emrindeki her milletvekilini ayri ayri ikna etmesini gerektirir ki, bu da isleri icinden iyice cikilmaz hale getirir. Ondan dolayi da, mesela Baskanlik sisteminin gecerli oldugu Amerika'da ki gibi bir senatorun otoritesi veya gucu olamaz parlementerlerimizde, ve bu da sistemin bir eksikligi degil, gerekliligidir.

Turkiye'de, parlementer sistemin uygulayicisi olan bir ulke olarak, yukarda belirtilen ozelliklere sahiptir. Yani, Basbakanin tartisilmaz sekilde son sozu soyler bircok konuda. Demokrasi ile yonetilen bir ulkeye sahip oldugumuzu dusundugumuzde, tabi ki ve tabi ki, Baskabakanin sahip oldugu bu gucleri cok ozenle ve dikkatle kullanmasi gerektigini dusunuruz, ve Basbakanliga gelmis kisinin, Parlementer sistemin bu ozelligini idrak ederek, bu pozisyonun gerektirdigi dengeyi saglayabilecegini umut ederiz. Yurutme organi o dengeyi unutmus ise, ulkenin 'watchdoglari' denebilecek, yargisi, medyasi, sivil toplum kuruluslarinin gerekli uyarilari yapmasi beklenir.

Cumhurbaskanligi Secimi
Amma ve lakin, gunumuzdeki Cumhurbaskanligi adayligi konusunun Parlementer sistemin ozellikleri ile aciklamak mumkun gorulmuyor. Ornegin, sadece on gun icinde yeni bir Cumhurbaskanimiz olacak. Ama biz, bu ulkenin vatandaslari olarak, bu Cumhurbaskani adayinin kim olacagini hala ogrenemedik. Peki bu normal midir herhangi bir demokratik sistemde? Hangi sistemde bir veya iki kisinin, 75 milyonluk bir ulkenin cumhurbaskanini tayin etmesi dogrudur? Hangi hakla sembolik olarak olacaksa bile, bu ulkenin Silahli Kuvvetler Baskomutani olacak kisiyi askerinden saklamak dogrudur? Bu nasil bir anlayistir ki, benim uygun gormem kafidir, halkin bilmesine, uygun gormesine, kabul etmesine gerek yokdur derseniz? Bu ne saygisizliktir..

Basbakanimiz aday aciklanma surecinin son gunu Cumhurbaskani adayinin ismini aciklayacagini aylardir soyluyor. Yani, sartlardan dolayi olmus olsa, ornegin birkac adayin ismi ortada dolasiyor da uzlasilamiyor olsa ve bundan dolayi son saate kalsa (Necdet Sezer'in adayliginin ortaya cikmasi gibi) anlasilabilir. Ama Basbakan, son saniyeye kadar bekleyecegini ustune basarak soyluyor. Yani Turkiye Cumhuriyeti vatandaslarini olusturan milyonlarca insanin akli ermez bu islere diyor.

Turkiye’de Olmayan “Didikleme” Sureci
Milyonlarca vatandasa yapilan bu anlayissizlik ve kabalik sinirlari zorluyor. Halbuki birinci ve ikinci halka dedikleri, Basbakana yakin danismanlar ordusunda, Amerika'da yillarca kalmis, okumus, yasamis bircok insan var. Ve bu insanlar, Amerika’da, degil Cumhurbaskanligi capinda onemli bir makam, federal devlette onemli bir makamin adaylarinin isminin dahi gunler, haftalar oncesi aciklanarak tartisildigini bilirler. Ve bu adaylar, isimlerinin aciklanmasi ile birlikte, medya mensuplarinin les kargalari gibi uzerlerine cullandigini gorurler. Gecmisleri didik didik edilir bu adaylarin. En yakin zamandaki bir ornegi; Baskan Bush tarafindan Bernard Kerik'in Ic Guvenlik Bakanligi icin adayliginin kamuoyuna aciklanmasi ve sonrasindaki gelismeler. New York’daki polis hizmetlerinin en tepesine tirmanmis olan, o ana kadar hem halkca hem de Devlet adamlarinca 'kahraman' olarak bilinen bu insan, 'didikleme' surecinin baslamasi ile birlikte, buyutecin altina alindiginda bircok yanlis ve sakincali baglantilarinin ortaya cikmasi ornegi. Emin olunabilirki, eger Kerik de son dakikada adayligi aciklanmis bir kisi olsa idi, kabul gormemesi imkansiz olurdu. Hem kariyer hem de zeka acisindan namzet edildigi makami fazlasiyla hakeder bir goruntu veriyordu. Ama surec isledi, didiklendi ve dislandi; iste budur toplumsal uzlasi ve kabul.

Keskin Sirke Misali
Bu tartisma ve uzlasma sureci, ister Baskanlik, ister Yari Baskanlik veya Parlementer sistemle yasiyor olun, demokratik sistemin vazgecilmez unsuru olmalidir. Basbakanin, uc bes insanla oturup tartismasi ve soyledigine gore kendisi bildigi halde "Emine Erdogan'a dahi soylemedim" demeciyle, henuz kimseye bu adayin adini aciklamamis olmasi sindirilmesi guc bir durumdur.

Bu bir hakarettir milyonlara. Bu bir hakarettir medyaya, milletin vekillerine ve herkese. Bir toplumsal uzlasi olmasi gerekir bu cap adayliklar icin. Haniminin basortusu var midir yok mudur beni ilgilendirmez. Ama bu adayin Turkiye icin vizyonu nedir, gecmiste ne yapmistir ve yapamamistir, neyi ve kimleri referans alir, nasil bir dusunme sistemi vardir ve dahi buraya sigdiramayacagim yuzlerce soru vardir ve evet bu sorularin herbirisi beni cok yakindan ilgilendirir. Iste bu sorularin cevabini ogrenemedigim icin, bugunlerde icin icin fokurduyor ve bir keskin sirke gibi kupume zarar veriyorum.

Friday, April 13, 2007

Ahmedinecad Musaddak mi olmak istiyor

Esirler Serbest Birakiliyor
Iranli lider Ahmedinecad Ingiliz esirleri affettigini bildirerek, Ingiliz halkina Paskalya bayrami hediyesi olarak geri gonderdigini bildirdi. Ahmedinecad Tahran’da duzenledigi basin toplantisinda, Fox Haber’den Amy Kellog’un ‘ne zaman Iran ve ABD iliskileri duzelecek ve gelisecek” seklinde sorusuna cevabi Iran’in tarihten gelen sorunlari unutmadigini gosteriyordu: “iliskileri ilk defa bozan ve bize mudahele eden ABD idi, ve simdi iyilestirme icin ABD’nin ustune daha cok gorevler dusuyor” diyordu. Peki neydi ABD’nin sucu?
Millilestirme
Muhammed Musaddak: zayif, uzun boylu ve dusuk omuzlu Iranli lider. Ismi millilestirme ve demokratiklestirme ile birlikte anilan, topu topu 26 aylik bir basbakanlik yapmis ama yaklasik 30 yildan fazla Iran politikasinin onemli bir siyasi figuru olarak Iran’in gecen yuzyilinin ilk yarisina damgasini vurmus gercek bir milliyetci lider. 1953’un 19 Agustos’unda ayni hafta icindeki ikinci darbe ile yikilan ama ismi, kendisini dusman bilen Muhammed Riza Sah ve sonraki Islam Devrimi donemlerinde dahi halki tarafindan hic unutulmamis lider.
Muhammed Musaddak neden hic unutulmadi ve niye cok sevildi. Iran’in yakin tarihini bilenler icin cevap basittir; Musaddak, fakir Iran’in iliklerini emen Ingiliz petrol isletmelerine karsi gelmeye cesaret edebilmis ender liderlerden biri olmustur. Sonucunda ise, bu baskaldirmayi iktidari ile odemistir.
Ingiliz-Iran Petrol Sirketi
Konuyu biraz daha acmak gerekirse; Anglo-Iranian Petroleoum Company, 1908 yilinda Ingiliz Devleti ve bir grup yatirimci ile kurulan ve milyoner William Knox D’arcy’inin hisseleri alinarak ve karsiliginda 2 milyon pound odenerek ortaya cikarilan bir sirket. Yaklasan birinci dunya savasinin oncesi, ozellikle Amiral Winston Churchill ve diger Ingiliz devlet adamlarinin, petrolun onemini kavramasi ile yapilan, etkisi gecen yuzyila yayilmis bir mudahele.
O zamanin parasi ile 2 milyon pound odenerek alinan sirket hisseleri, cok gecmeden Buyuk Britanyanin ne kadar da karli bir yatirim yaptigini ortaya cikarmisti. Cok kisa zamanda, bir tasla yuzlerce kus vuruyordu Ingilizler bu yeni Petrol sirketleri ile. Cikardigi milyonlarca baril petrol ve yuzlerce km lik petrol borulari ile dunyanin en buyuk petrol rafinerisi haline getirdikleri Abadan Rafinerileri, kisa zamanda Avrupa’nin her ulkesine petrol satmakla kalmiyor, o zamanin en buyuk deniz kuvvetleri olan Ingiliz Kraliyet Deniz Kuvvetlerine de inanilmaz derecede ucuz yakit sagliyarak devlet butcesine yukledigi yuku hafifletiyordu.
1920’li yillara gelindiginde, basta Churhcill olmak uzere, Ingiliz liderler, coktan petrolun artan onemini birinci dunya savasindan gelen tecrube ile daha da iyi kavramis, Abadan petrol rafinerilerini ne pahasina olursa olsun elinde bulundurmak, Ingiliz dis politikasinin Ortadogu’ya bakan en onemli dislisi haline gelmisti. Ozellikle Ikinci Dunya Savasi sonrasi, petrolun dunya liderliginde soz sahibi olmak icin olmazsa olmaz bir unsur haline gelmesi, Ingilizleri bu rafinerileri elinde tutabilmek icin herseyi yapabilecek bir goz karaligina sokmustu. Bu buyuyen onemine ragmen, bu rafinerilerde calisan binlerce, onbinlerce Iranli isci inanilmaz kotu sartlarda calistirilmaya devam ediyordu. Bu durum, o zamanlar dunyanin yukselmekte olan yeni gucu Amerikan buyukelcisini dahi soka sokuyordu. (Bugun Katar, Dubai ve UAE petrol kuyularinda calisan Hint, Afgani ve Pakistani calisanlarin durumlarinin farksiz oldugunu biliyoruz)
Musaddak
Ayricalikli bir aileden gelen Muhammed Musaddak bu sartlarda kendini Iran politikasinin icinde buluyor, Ingilizlerin bu buyuk haksizligina isyan ediyordu. Iktidarini Ingilizlere borclu olan Sah, kendi luks hayatini surdurmesine imkan taniyan sus payini Ingilizlerden almaya devam ettikce bu haksizliga ses cikarmaya ne mecali ne de istegi vardi.
Muhammed Musaddak ve partisi Millyetci Cephe (National Front) ne istiyordu? Aslina bakilirsa Millilestirme 1940’larin sonuna kadar ciddi olarak kimse tarafindan telaffuz dahi edilmiyordu. Ingilizlerden istenenler cok hakli ve tabi isteklerdi: Iranli calisanlara daha insancil muameleler ve sartlar, yonetimde az da olsa Iranlilara soz taninmasi, rafinerinin gelir gider kitaplarina goz atilmasina izin verilmesi ve karin fifty fifty uzerinden Iran ve petrol sirketi arasinda paylastirilmasi.
Ingilizler bu isteklere kulak tikamakla kalmayip, yillarca en ufak bir taviz dahi verilmesine karsi geldiler. Yukselen milliyetciligi goremeyen bu Ingiliz kibrine laf anlatmaya calisan o zamanin Amerikan Baskani Henry Truman kendisi iktidarda oldugu muddetce kismen basarili oluyordu. Muhammet Musaddak’i o zor yillarda, baskentte agirlayan, uzun gorusmeler yapan Truman, Musaddak’a karsi bir mudahaleye katiyyen karsi gelmis ve bu tur bir mudahelenin kisa donemde bazi yararlari olsa da, uzun donemde neler getirip gotureceginin bilinemeyecegi kanaatini tasimistir.
Eski Yeni Cumhuriyetciler
Heyhat, o zamanki Washington’in simdiki Washington’dan cok da farki yoktu. Yeni secimler yaklasmakta ve yeniden baskanliga oynamayan Truman’in yerine Dwight Eisenhoover gelmekte idi. Bunu goren Ingiliz istihbarat ve disisleri yetkilileri DC’de cirit atmaya baslamis, henuz yeni secilmis ama yemin dahi etmemis yeni kabine uyeleri ve yetkilileri, islerine henuz baslamadan, Musaddak yonetiminin tehlikeleri uzerine brifingler almaya vermeye baslamislardi. Boylece, Truman’in goremedigi tehlikeyi goren bu yeni cumhuriyetciler daha gorevlerine baslamadan Iran tehlikesine dikkat kesilmislerdi.
CIA’in henuz kuruldugu ama “covert/gizli“ operasyonlara henuz baslamadigi bir donemdi bu. Amerikan tarihinde hic olmamis bir sey olmus, iki kardes John Foster Dulles ve Allen Dulles sirasiyla Disisleri Bakanligi ve CIA’nin basina gelmisti. Belki de ilk defa preemtive/oncelikli saldiri ve mudahele kavramlari Amerika’nin baskentinde konusulur olmustu. Ozellikle Dulles kardesler karar vermisti; tehlike belirmeden bu tehditin ortadan kaldirilmasi politikasi hayata gecirilecekti. Bu yeni bir tarihin baslangici idi. Amerika artik kendisini tehdit eder gordugu iktidarlari yerinden etmeye basliyordu. Iran mudahelesine sonuna kadar karsi duran Truman’in gitmesinin hemen ardindan gelen bu yeni Cumhuriyetciler, Iran’a, daha dogrusu Musaddak’a mudahale edilmemesi halinde, Iran’in, nasil da komunist Sovyetlerin eline dusebilecegi veya Musaddak in aslinda nasil da komunist taraftari oldugu yonunde propogandalara inanmislar, kapali kapilar ardinda darbe senaryolari hazirlanmaya baslanmisti.
Musaddak Neden bir tehditti?
Iyi ama Musaddak neden bir tehdit olarak algilanmisti? Aslinda kendisinin bir Amerikan hayrani oldugunu bilmeyen yoktu. Ulkesinin nehir ve daglari gibi ozvarligi olarak kabul ettigi petrolunu futursuzca calan Ingilizler icin hic cekinmeden seytan diye sozedebiliyordu. Ama, buna karsilik, Amerika’yi farkli goruyor ve onu demokrasi ve ozgurlugun bayraktari olarak tanimliyordu. Istedigi tek sey petrol gelirlerinin yari yariya paylasilmasiydi. Bunu pazarlik konusu dahi yapmaya yanasmayan Ingilizlere karsi halkinin destegini alan Mosaddak, bu sefer Sahi da eleyerek, Ingiliz petrol kuyularini millilestirme hedefine yoneldi. Durumun ciddiligini nihayet gorebilen Ingilizlerin fifty fifty teklifine artik o yanasmiyordu. Dakikayi yakalamis, halkin gucunu arkasina almis, petrolun yarisi yerine hepsini almayi kafaya koymustu. Ve basardi da… Ne var ki, Ingilizlerin ne kadar usta bir oyuncu olduklarini sezmis olsa da tam olarak farkina varamadi. Kendisin arkasindan bir birseyler hazirlandigini sezen Muhammet Musaddak, hic vakit kaybetmeden Ingililiz elciligini kapattirmasina ve ulkedeki tum Ingiliz vatandaslarinin 1952 yili ortasi itibariyle sinir disi edilmesini emretmesine ragmen, Ingilizlerin bu sefer Amerikalilari ikna edip, Iran’a daha guclu geri doneceklerini hesaplayamadi. Ingilizler, birkac yildir aradiklari firsati, Yeni Amerikan Cumhuriyercilerinin iktidara gelisi ile birlikte bulmus ve Musaddak’i bir darbe ile iktidarindan etmisti.
Kactigi Roma’dan yeniden getirilen Shah Muhammed Riza, 1953’ten yeniden Amerikaya kacacagi 1979 yilina kadar, Iran halkini hem despotca yonetti, hem demokratik sureci kesip atti hem de kalkinma adina dise dokunur birsey yapmadi. Milyarlarca dolarlik petrol getirisini inanilmaz oranlarda silahlara yatirim yaparak harcadi. Buna karsin, elinden alinmis haklarinin geri gelmesiyle Ingilizler, yeniden perol rafinerinerilerine kavustular. Taki Islam devrimine kadar.
Tarihinin en demokratik basbakaninin ve en ozgur basininin oldugu bir donemi, dunyada bu ozgurluk ve demokrasinin bayraktarligini yapan iki buyuk ulke, kendi cikarlarina uygun olmadigi icin allassa etmisti. Ve Iran halki bunu unutmayacakti. Her ne kadar bugunun Iran Islam Cumhuriyetinin mollalari ve radikal taraftarlari Musaddak’i cok sevmesede, Ahmedinecad henuz bugun yapilan bir basin toplantisinda hala bu yakin gecmisteki olayi ustu kapali olarak anabiliyordu.
Ahmedinecad
Ahmedinecad yaklasik iki yil once iktidara gelirken daha guzel gunleri getirecegini soz vermisti. O zamandan bu yana baktigimizda issizligin ve enflasyonun daha da arttigini ve Bati ile iliskilerin de daha kotulestigini ve gerginlestigini goruyoruz. Nukleer teknolojisi veya nukleer bomba alaninda yapilan calismalar, Yahudi dusmanligi ve Bati ozellikle Amerikan karsitligi ile iktidarinin en onemli ozelliklerini olusturuyor. Ustune ustluk, uzun zamandir petrol rafinerisi dahi kuramayan Iran, simdilerde bu altyapi eksiklikliginden dolayi gelirlerinde hizli bir dusus goruyor. Gelen haberlere gore de, Ahmedinecad cok yakinda Iran ici satilan yakita bir duzeltme uygulamaya baslayacak, ve eskiden beri uygulanan subvansiyonlara son verecek. Neticede, yavasta olsa artik populist politikalardan ister istemez uzaklasiyor Iranli lider.
Kim Hakli
Kimin hakli oldugunu su an icin bilmek imkansiz. Yani gercekten o gemiciler Iran karasularinda mi idi, yoksa Irak karasularinda idi bilinmiyor, Tabi ki Ingiliz hukumeti ve Iran farkli seyleri soyluyorlar. Ama kesin olan birsey var: hic bir akli basinda ulke lideri, kendi karasularinda dolasiyor diye farkli bir ulkenin, hele bu ulke Ingiltere ise,denizcilerini rehin almazdi. Oyle olsa, Turk hukumetinin her yil yuzlerce Yunanli balikcisini rehin almasi gerekirdi saniriz
Olsa olsa sert bir nota verilir bu gibi durumlarda veya birkac saatligine sorguya cekilip teslim edilirler.
Dunyadan iyice soyutlanan Iran halkinin ekonomik durumlarindan mutlu oldugu dusunulemez. Yilda trilyon dolarlari bulan subvansiyonlarla ayakta kalabilen Iran halki, bu populist politikalarin en azindan bazilarinin sona geldigini gordugunde daha da mutsuz ve kizgin olacagi kesin. Tam bu esnada, ekonomik amborgolarla ve azalan yabanci yatirimlarla beli bukulen Ahmedinecad, 15 Ingiliz gemicisini rehin aliyor. Sanli Iran Devleti, duveli muazzamadan olan Ingilizlere kafa tutuyor. Basta US olmak uzere, Ingiltere nin de bu bolgede artik azalmis itibarlarindan yararlanmasini cok iyi bilen Ahmedinecad, halkina iste ben Ingilizlere boyle kafa tutarim mesajini veriyor. Ve eskilerden beri suregelen Ingiliz nefretiyle cok iyi oynamasini biliyor Ahmedinecad, hem de Ingilizlerin bu bolgede son on yillarda belki de en gucsuz ve itibarsiz oldugu donemlerde.
Esirler Serbest Birakiliyor
Her ne kadar yarim yuzyil once demokratiklesme, ozgur basin, gosteri serbestiligi gibi o zamanlar kimsenin cok da bilmedigi dinamikleri savunan Mosaddak, iliklerini emen bir petrol sirketine karsi gelirken halkini arkasina almayi bilmis olsa da ve Ahmedinecadin bu yukarda sayilanlarla uzaktan yakindan ilgisi olmasa da, Ingilizlere karsi bu kafa tutusla gunumuzdeki Iranli lider yine de Musaddak’in dalgasini yakalamaya calisiyor. Ingilizleri denize doken Millilestirme politikalarini yuruten Musaddak, hemen ardindan Ingilizlerin gayreti ile esi benzeri gorulmemis bir amborgaya maruz kalmisti. O zamanlar, simdiki gibi petrol gelirlerinden henuz nasibini almamis ve dunyanin en fakir ulkelerinden biri olan Iran halki, buna ragmen Musaddak’in arkasinda durmus ve inanilmaz bir fedekarlik ve sevgi ornegi gostermisti.
Bu yazinin yayinladigi dakikalarda, Ingiliz esirler ya serbest birakildi ya da birakilmak uzere. Ama akillardaki tek soru, bundan sonraki kriz ne olacak sorusu? Nukleer enerji/bomba yapmak ugruna halkini turlu ekonomik amborgalara maruz birakan, ve ulkesini deliler ulkeleri sinifinda bir numara haline getiren Ahmedinecad, butun bu olanlara ancak yeni krizler ve meydan okumalarla devam edebilir. Iran halki ne kadar tutuyor ve destekliyor onu... Bu baska bir soru. Bununla birlikte, gorulen o ki, konu Ingilizler olunca, herhangi bir Iranli lider halkini arkasina alabiliyor, ve herseye ragmen gunu kurtariyor. Cunku Iranlilar, hala yarim yuzyil once ulkelerine comak sokan Ingilizlerden buyuk oranda hazzetmiyor...
Kaynak: Stephen Kinzer, All the Shah’s Men, John Wiley & Sons, Inc., 2003