twitter

Friday, May 29, 2015

Kerry'nin Insan Haklari & Ozgurluk Mektubu

ABD'den Türkiye'deki insan hakları ihlallerine tarihte görülmemiş müdahale sinyali

Cumhuriyet'te bugun yayinlanan "ABD'den Tarihi Uyari Yolda" haberinin genisletilmis sekli asagidadir:

ilhan Tanır/Washington

ABD Dışişleri Bakanlığı, daha önce tarihte örneği olmayan bir şekilde, Türkiye ile yakın zamanda 'periyodik stratejik uygulama'' başlatarak, Türkiye'deki insan hakları ihlalleri ve özgürlük sorunlarını sürekli olarak ilişkilerde gündemin önlerinde görüşmeye almayı düşündüğünü Kongre'ye bildirdi.

-------

ABD'den Tarihte Bir İlk













ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin, 
Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinin liderleri tarafından iki ay önceki bir mektupla önerilen Türkiye'deki insan hakları ihlallerine ağırlık verilmesi için resmi bir dialogun kurulması teklifine sıcak baktığı öğrenildi. Kerry'nin bu yönde Kongre'ye yazdığı cevabi mektuba ulaşildı. 

Geçtiğimiz günlerde Kongre'ye gönderilen mektupta, ABD Dışişleri Bakanlığı, Kongre liderlerinden gelen ve Türkiye'de artan özgürlük sorunlarının ağır bir dille eleştirildiği endişeleri paylaştığını kaydediyor. 

Temsilciler Meclisindeki kaynakları tarafından elde edilen ve kamuya açık olmayan mektupta ayrıca, ''bu konularda (insan hakları ve hukukun üstünlüğü, sivil toplum kuruluşlarına baskılar) Kongre üyelerinin önerdiği Türk hükümeti ile resmi bir diyalogun kurulması fikrini memnuniyetle karşılıyoruz,'' deniyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, mektubunda yazdığına göre, bu öneriye benzer bir şekilde ''Türkiye'deki insan hakları ve medya özgürlüğü görüşmelerinin en öne çıkacağı ''periyodik stratejik dialogu'' uygulamayı düşünüyor. Bu stratejik diyalogun uygulanmasının gelişimi konusunda, Bakanlığın Kongre Komitesini ve uzmanlarını informe edileceği de belirtiliyor.

''Biz (ABD Dışişleri Bakanlığı) Türkiye'deki insan hakları ve medya özgürlüğü görüşmelerinin en önde olacağı periyodik stratejik dialogu uygulanmasını düşünüyoruz.''

Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinin Başkanı Cumhuriyetçi Edward Royce ve kıdemli Demokrat Eliot Engel’in de imzasının bulunduğu, Demokrat Milletvekili William R. Keating tarafından hazırlanan önceki mektupta, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’den “Türkiye ile resmi bir diyalog mekanizması kurularak’’  insan hakları ihlalleri ve yargı süreci gibi konuları sürekli görüşmesini talep etmişti.

5 Dış İlişkiler Komitesi üyesi milletvekilinin imzalarıyla gönderilen mektupta, ABD Dışişleri’nin “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve diğer üst düzey Türk hükümeti yetkilileri ile görüşmelerde, medya özgürlüğü, güçler ayrılığı, insan hakları ve hukukun üstünlüğü’ konularının önemine vurgu yapılmasına devam edilmesini” ısrarlı biçimde talep etmişti.

Temel Özgürlükler Baskı Altına Alınıyor
Kerry'nin adına yasama işlerinden sorumlu yardımcısı Julia Frifield tarafından hazırlanan ve birkaç gün önce Kongre'ye gönderilen cevabi mektupta da Türkiye'deki insan hakları ihlallerinin ulaştığı sorunlardan kaygıyla bahsediliyor: ''barışçıl toplanma ve dernek kurma özgürlüğü de dahil olmak üzere, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel özgürlükler hakiki bir demokratik devletin temeli olduğunda hemfikiriz. Biz, temel özgürlükleri baskı altına alan ve sivil toplumun denetleyici gücünü zayıflatan Türkiye'deki olanlar hakkındaki endişelerinizi paylaşıyoruz.''

Mektubun o bolumu:


Bakan Kerry'nin mektubunda ayrıca bu endişelerin özel görüşmelerde Türk yetkililere iletildiği gibi kamu açıklamalarında da kaydedildiğini ekleyerek, en son Aralık 14'de ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından, Türkiye'deki basın özgürlüğü, adil yargılama, yargı bağımsızlığı ve gazeteci tutuklamalarına dair yapılan açıklamayı örnek olarak gösteriyor. Bunun yanısıra yine ABD Dışileri yetkilisi Tom Melia ve Bakan yardımcısı Victoria Nuland'ın Türkiye ziyaretlerinde, sivil toplum kuruluşları ile görüşmelere değinilirken, ABD'nin Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarını testeklemesinin, ABD'nin Türkiye ve Türk halkına olan sorumluluğunun kritik unsurlarından biri olacağı ifade ediliyor.


Tarihte Olmadı
1993 ile 1998 yılları arasında o zamanki Bill Clinton yönetiminin Dışişleri Bakanlığında İnsan Hakları, Demokrasi ve İşçi Hakları konusunda Bakan yardımcısı olarak çalışmış John Shattuck, verdiği ozel demeçte, kendi dönemlerinde böyle özel bir mekanizmanın kurulmadığını kaydetti. Washington'daki 2 ayrı Türkiye uzmanı ile bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi de, Türkiye'deki insan hakları ihlallerine yönelik olarak bu tür bir mekanizmanın daha önce yapılmadığını kaydettiler. 

AKP dönemindeki özgürlük ihlallerinin alarm verici bir seviyeye erişmesinin, Washington'da ABD yönetimi üzerinde büyük bir baskı oluşturduğu, bunun da ABD yönetiminin yeni yollar bularak, AKP yönetimine rahatsızlığı aktarmak istediği görülüyor. 



Kongre Mektubu Erdoğan'a Ateş Püskürmüştü
Bakan Kerry'nin de içindeki endişeleri paylaştığını ifade ettiği Kongre mektubu Mart ayının 27'sinde ABD Dışişlerine sunularak Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında da ağır sözler kullanılmıştı: ''İnsan hakları, medya özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikasının önemli bir parçası olmadıkça, Erdoğan’ın muhtemelen kendisini eleştirenlere, muhaliflere ve kendi politikasıyla aynı fikirde olmayanlara baskıyı artırarak, Türkiye’nin demokratik mirasını daha çok aşındırmasından çok endişeliyiz. Bu da Türkiye’yi giderek ABD’den ve Avrupa’dan uzaklaştırarak muhtemelen kendi toplumu içinde istikrarsızlığı provoke edecektir.''

Tuesday, May 26, 2015

BU KEZ PENTAGON ÇAVUŞOĞLU'NU YALANLADI:

Pengaton sözcülerinden binbaşı James B. Brindle, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun söylediği gibi ABD İle Türkiye'nin eğit- donat kapsamına aldığı Suriyeli muhaliflere sahada havadan yardım gönderme konusunda ‘prensipte anlaştığı’ ' demeci sorulduğunda şunları söyledi:  ''(bu anlaşmayı yaptığımızı) doğrulayamam. Görüşmelerimiz devam ediyor ve herhangi bir karar alınmış değil.''


Sunday, May 24, 2015

ABDli Uzman Rubin'den Gülen Hareketi Yorumları

Geçmiş yıllarda Gülen Hareketi ile ilgili ağır eleştirel yazılar yazmış, Gülen'in Türkiye'ye İran'ın ruhani lideri ve Devriminin babası Humeyni gibi döneceğini iddia etmiş Washington, DC'deki uzman Michael Rubin, Gülen Hareketi ile ilgili fikrini değiştirdiğini ifade eden 'Fethullah Gülen'i yeniden değerlendirmek' başlıklı oldukça ilginç bir yazı kaleme aldı.

Washington'daki muhafazakar ve neo-con olarak da bilinen American Enterprise Enstitu'de Kürt konuları, Ortadoğu konulari uzmanı olarak çalışan Rubin, yazısında 'Gülen Hareketini yanlış okumuş olabilirim' derken, bunun için özür de diledi. Eski bir ABD Savunma Bakanlığı çalışanı da olan Rubin, hem Gülen hakkında değişen görüşlerini hem de seçimleri WashingtonPoint için değerlendirdi:

Neden Gülen Hareketine karşı görüşünüz değişti?
Muhtemelen hem Gülen Hareketi üyeleri hem de kendisinin (Gülen) uzun dönemde revizyona gittiklerini gördüm. Geçmişte Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ortaklık yapmış olsalar da, şimdi durumu anladıklarını ve artık hedeflerinin Erdoğan ile örtüşmediği ortada. 
Kurumların gücünün aşındırılmasının tehlikelerini öğrendiklerini ve adaletsiz hale gelmiş kurumların herhangi birine (kendileri de dahil, IT) düşman olabileceğini anladılar. 
Onlar hakkındaki değişen düşüncelerim hem yazdıklarını takip ederek hem de Gülen üyeleri ile etkileşim halinde bulunmamdan doğdu. 

''Gülen Grubu Doğru Yolda''
Ben halen Hareketin destekçisi değilim. Yalnız hareketler zamanla dönüşebilir. Geçmişte kendilerinin gizliliği ve sessiz hedefleri hakkında daha şüpheci idim. Kanaatim, gerek Gülen gerekse Erdoğan'ı değerlendirirken, uzun dönemli trendlerinin ne yönde olduğuna bakmak gerekir ve Gülen Grubunun doğru yolda olduğuna inanıyorum.

Yargı
Önceki dönemde daha çok laikleri hedef almış sahte deliller de, şimdi yine bozuk delillerle Gülencilerin hedef alınması yanlıştır. 

Liberaller, Milliyetçiler ve Gülenciler
Modern Türk tarihinde, Atatürk dışında, bir kişi tarafından domine edilen bir partinin, domine aktör ayrıldıktan sonra varolduğu görülmemiştir. Örneğin Adnan Menderes veya Turgut Özal'ın partileri, kendileri öldükten sonra yaşamamıştır. Şimdilerde Erdoğan, partisi adına daha çok kuvvet topladıkça, ironik bir şekilde, partisinin yeni bir dönemde yaşamasının önüne geçiyor.
Gülen takipçileri ise, şimdilerde yere düşmüş ve oyun dışı kalmış olsalar da, daha uzun vadede, Türkiye'nin 2. yüzyıla başlamasıyla, uzun bir dönem daha yaşayacaktır. Yeni yüzyılla birlikte Türk Milliyetçileri, liberalleri ve Gülen takipçilerinin beraberce çalışmaları mümkün olabilir. 

''Erdoğan'ın Gülen'i istemesi, Gülen'e ABD'de desteği artırıyor''
ABD yönetiminin uzun dönemde istikrarlı bir fikri var. O da şu: ABD yönetimindeki bazıları Gülen Grubuna pozitif bir güç olarak değerlendirirken, diğer bir kısım ise daha şüpheci yaklaştı. Fethullah Gülen'e gelirsek, kendisinin ABD'de meşru oturma vizesi var ve istendiği nedenlerin hiçbiri ABD'e suç sayılmıyor. Türk hükümetinin Gülen'i alma gayretleri, Erdoğan'ı daha da otokratik gösteriyor. Dahası, Gülen'i geri alma çabaları, onun ABD yönetimi içindeki desteğini artırıyor. Bütün bunlara eklemeliyim ki, Gülen'i Erdoğan'ın talebi doğrultusunda Türkiye'ye iade şansı sıfır ile hiç arasında bir yerlerde.

''Türkiye, Muz Cumhuriyeti''
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sevmediği insanların kapı dışarı istenmesini istemesi veya onları suçlaması Türkiye'ye giderek bir muz cumhuriyetine dönüştürüyor. ABD nasıl İran rejiminin istediği veya Putin'in talep ettiği siyasi muhalifi geri göndermezse, aynı şekilde Gülen de Türkiye'ye, Erdoğan'dan dolayı iade edilmez.

''Gülenciler Geçmişten Ders Aldı''
Gülen Hareketinin yaptığı yanlışlardan öğrendiklerini, Hareketin takipçilerinin gücü kötüye kullanma konusunda eskisi kadar açık olmayacağını düşünüyorum.

Gülen'in ABD'deki Okulları
Ben bir yahudiyim ama üniversiteye gidene kadar Hristiyan (Katolik) okullarında okudum. Bu okullar çok iyi olduğu için talep de almakta. Gülen Hareketinin gücü de eğitimden geliyor. ABD dışında Orta Asya, Balkanlar, Afrika hatta Iraki Kürdistan'daki okulları. Tanıştığım çoğu yabancılar, bu okullardan hep iyi bahsediyor ve bu okulları 'Türk okulları' olarak adlandırıyorlar.

Gülen okullarının ABD'deki sorunları daha çok yönetim kurallarına uymaktaki bazı sıkıntılardan geliyor. Vize sıkıntıları gibi örneğin. Bazıları bunlardan dolayı kapatılabiler de ama sonuçta bu okulların çalışacağına inanıyorum. Normalde iyi eğitim alamayacak çocuklara iyi bir eğitim vermenin kınanacak bir tarafı yoktur. Bu okullarda doktrine ve telkin, gizli bir topluluk olması bağlamındaki şüphelerim var ama bu şüphelerimin tümüyle haklı olduğunu söyleyemem. 

''Umut Ederim Seçimler Ertelenmez''
Öncelikle seçimlerin 15 gün içinde yapılacağını umut ederim. (Seçimlerin ertelenebileceğini düşünmemin) nedeni Türkiye'nin Suriye'ye askeri operasyon laflarını duymam -ki bu ne Suriye'de ne de başka bir yerde konuşuluyor. Anladığım, Erdoğan beğenemeyeceği bir seçim sonucu öncesi bir kriz ortaya çıkarmak isteyebilir. Eğer seçimler bir koalisyona götürürse bunun Türkiye için iyi bir sonuç olacağına inanıyorum. 

Ordu-Hükümet İlişkileri
Birbirleri arasında çok az bir güven olduğu görülüyor. AKP hükümeti, Türk Ordusunu zayıflatmayı başardı, bunu da aktif bir şekilde çalışarak yaptı. Ordunun içindeki ideolojisini de bürokrasi yoluyla değiştirmeye çalıştı.Buna rağmen Türk ordusu halen dürüstlüğe ve onura sahip. İşte tam bundan dolayı da Erdoğan, örneğin Suriye politikasını askeri olmayan, örneğin MİT gibi birimler yoluyla izleyebiliyor.